Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Odanın etrafında koşma.
- Don't run around in the room.
Öncüleri bir takım engellerin üstesinden geldiler.
- The pioneers overcame a set of obstacles.
Hangi odada kalmak istersiniz?
- In which room would you like to stay?
Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar.
- Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.
Oturma odası yemek odasına bitişiktir.
- The living room adjoins the dining room.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.
- Everyone in the room was stunned by what happened.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
O yaşlı bir bayana yer açtı.
- She made room for an old lady.
Televizyon için yer açmalısın.
- You must make room for the television.
Bir pansiyonda yaşıyorum.
- I live in a rooming house.
Neden benim odamdasın?
- Why are you in my room?
Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
- Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
Herkes için yeterli boş yer var.
- There's enough room for everybody.
O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
- I really don't want to sit in that room.