Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
- They set the time and place of the wedding.
Televizyonun, kitapların yerini alacağını sanmıyorum.
- I don't think television will take the place of books.
Beni bu yerden çıkarmak zorundasın.
- You've got to get me out of this place.
Bana ne yapacağımı söylemek onun konumu değil.
- It's not his place to tell me what to do.
Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
- This seems to be a busy place.
Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
- It seems that certain operations cannot take place.
He is going back to his native place on vacation.