Çadır kurmak için bir yer seçmek zorundayız.
- We have to pick a place to set up the tent.
Bir tane seçmek zorundasın.
- You have to pick one.
Gölette bir turnabalığı var.
- There is a pike in the pond.
Tom zeminden bir şey toplamak için eğildi.
- Tom bent down to pick up something off the floor.
Tom birkaç elma toplamak için merdivene çıktı.
- Tom went up the ladder to pick some apples.
O, onun seçmesini umduğun bir adamla evlendi.
- She married to the kind of man you would expect her to pick.
Onlar bir hediye seçmeme izin verdiler.
- They let me pick a present.
O, postacı gelir gelmez, postasını almak için dışarı fırlar.
- The second the mailman comes, he rushes out to pick up his mail.
Onu almak için daha sonra geleceğim.
- I'll come to pick it up later.
Bir turna balığına nasıl yüzüleceğini öğretemezsin.
- You can’t teach a pike how to swim.
Gölette bir turnabalığı var.
- There is a pike in the pond.
Tom sahilde bazı güzel deniz kabukları topladı.
- Tom picked up some pretty shells on the beach.
Ben, bu elmaları topladığın ağaçları görmek istiyorum.
- I should like to see the trees from which you picked these apples.
Tom kazma ve kürekle bir çukur kazdı.
- Tom dug a hole with a pick and a shovel.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
O üç yeni pena satın aldı.
- She bought three new picks.
Tom bir tomruğa oturdu, gitarını mızrapla çalıyordu.
- Tom sat on a log, picking his guitar.
Gitar çaldığında bir mızrap kullanıyor musun?
- Do you usually use a pick when you play the guitar?
I'll pick the one with the nicest name.
He didn't pick the googly, and was bowled.
It's time to pick the tomatoes.
He picked his nose.
... KEN LIU: All right, so pick your cars. ...
... Or I would have to pick something by Queen, of course. ...