Geçimini sağlamak için bir emekli maaşı var.
- He has a pension to live on.
Büyük babam bir emekli maaşı ile yaşıyor.
- My grandfather is living on a pension.
O, emeklilik maaşıyla yaşamak zorunda.
- She has to live on the pension.
Başkan emeklilikleri revize etmek için koalisyon ortaklarını ikna etmeye çalıştı.
- The Prime Minister tried to convince his coalition partners to overhaul pensions.
Şirket, hayatını idame ettirmesi için, ona yetecek kadar bir emekli aylığı bağladı.
- The company gave him enough pension to live on.
O, küçük bir emekli aylığıyla yaşıyor.
- She lives on a small pension.