a parson; the parish priest

listen to the pronunciation of a parson; the parish priest
English - Turkish

Definition of a parson; the parish priest in English Turkish dictionary

person
{i} şahıs

Tom kötü bir şahıs değil. - Tom isn't a bad person.

Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil. - Nothing is as difficult as becoming a person.

person
{i} kişi

Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur. - Weight increase is the easiest method for personal development.

Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen. - You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.

person
{i} tip

Tom her zaman gülümseyen bir tiptir. - Tom is the type of person who always smiles.

Tam olmanı hayal ettiğim insan tipisin. - You're just the kind of person I imagined you'd be.

person
{i} birey

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır. - Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.

person
merdüm
person
kişilik

Kişiliksiz kadınlardan hoşlanmıyorum. - I don't like women without personalities.

Yoshio kişilik olarak annesine ve görünüş olarak babasına benziyor. - Yoshio resembles his mother in personality and his father in appearance.

person
adam

Genç bir adam seni dışarıda bekliyor. - A young person is waiting for you outside.

Tom sempatik bir adam. - Tom is an agreeable person.

person
kimse

Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı. - I asked many persons about the store, but no one had heard of it.

Kimse paranın çoğunu katkıda bulunan kişinin Tom olduğunu bilmiyordu. - Nobody knew that Tom was the person who contributed most of the money.

person
insan

Sen kötü bir insansın. - You are a mean person.

Ben dürüst bir insanım. - I am an honest person.

person
bizzat

Bizzat git ve onunla görüş. - Go and see him in person.

Ben sadece bizzat öldürdüğüm ve parçaladığım hayvanlardan et yerim. - I only eat meat from animals that I have personally killed and butchered.

person
{i} dilb. şahıs
person
{i} karakter [tiy.]
person
adam kişi
person
in person şahsen
person
{i} zat
person
kanuni hakları ve vecibeleri olan şahıs veya grup
person
{i} beden
English - English
person
a parson; the parish priest
Favorites