Tom uzun süredir Boston'da yaşamaktadır.
- Tom has lived in Boston for a long time.
Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
- It will take a long time to suppress the revolt.
Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak.
- Henry will come of age this March.
Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
- This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
- We are living in the atomic age.
Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
- It's been a long time since I visited my grandmother.
Ondan uzun zaman haber alamadılar.
- They haven't heard from him in a long time.
Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
Yaşlanmaktan kaçamazsın.
- You can't run away from age.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Uzun süre görüşmedik. Ben, işini tekrar değiştirmiş olduğunu duydum.
- Long time, no see. I hear that you've changed your job again.
I haven't heard that joke in ages.
- I haven't heard that joke in a long time.
It's been quite ages since we last met.
- It's been a long time since we last saw each other.
... For a long time, the relationship between social ...
... I have been haunted by my past for a very long time. ...