Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

a liking; a preference; inclination; usually in pl

listen to the pronunciation of a liking; a preference; inclination; usually in pl
English - Turkish

Definition of a liking; a preference; inclination; usually in pl in English Turkish dictionary

like
{f} sevmek

Onu sevmekten başka çaren yok. - You can't help but like him.

Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı. - Tom couldn't help but like Mary.

like
{s} gibi

Bu, peynir gibi kokuyor. - This smells like cheese.

Ayrılmayacaklar gibi görünüyor. - It sounds like they're not going to leave.

like
likes and dislikes sevdiği ve beğenmediği şeyler
like
{e} gibi, -e benzer
like
dilemek

Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum. - I'd like to apologise to Volgograd's police.

Bu sabah için özür dilemek istiyorum. - I'd like to apologize for this morning.

like
-imsi
like
sonek -ımsı
like
sempati duymak
like
eşit

Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür. - True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.

Bütün renkleri eşit derecede severim. - I like all the colors equally.

like
{i}

Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler. - Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.

Eşi, bir baca gibi sigara içiyor. - Her husband smokes like a chimney.

like
{f} hoşlanmak, sevmek; beğenmek. like a bolt out of the k.dili. beklenmedik bir şekilde, birdenbire
like
rağbet etmek
like
müşabih
like
benzeri

Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim. - I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.

Ben erkek kardeşime benzerim. - I am like my brother.

like
istemek

O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor! - That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!

like
-miş gibi
like
{i} beğeni

Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim? - I like this coat. May I try it on?

Yürüme şeklini beğeniyorum. - I like the way you walk.

like
güya
like
(İnşaat) gibi, beğenmek
English - English
like