Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
- I always rely on him in case there's a problem.
Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
- You have a serious case of sunburn.
Durumla başa çıkmak benim için zor.
- It is difficult for me to handle the case.
Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
- In any case, it's none of your business.
Kalem çantası masanın üstünde.
- The pencil case is on the table.
Makyaj çantamı bulamıyorum.
- I can't find my vanity case.
Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
- We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
Onun olayla bir ilgisi yoktu.
- He had nothing to do with the case.
Tom Mary'ye sarılabilmek için gitar kutusunu yere bıraktı.
- Tom put the guitar case down so he could hug Mary.
Tom CD'yi kutusundan çıkardı ve onu çalara taktı.
- Tom took the CD from its case and inserted it in the player.
Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.
- The police have uncovered new evidence related to the case.
Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu.
- The police found a cartridge case next to the body.
Dan, Linda'yı yastık kılıfıyla boğdu.
- Dan strangled Linda with a pillow case.
Yeni bir gitar kılıfı satın almak istiyorum.
- I want to buy a new guitar case.
Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık.
- Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted.
Bilgisayar kasanıza uygun fan ve radyatör takın.
- Install properly the fans and radiator in your computer case.
Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım.
- I'll get him to carry this case upstairs.