Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
- I don't want to talk about the weather.
Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk to your uncle.
Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Onlar geç saatlere kadar oturup sohbet ettiler.
- They stayed up late talking.
Bir fincan kahve içerken sohbet ederdik.
- We used to talk over a cup of coffee.
Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
- The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
Çok az sayıda kişi derse geldi.
- Few people came to the lecture.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't talk with your mouth full.
Konuşurken lafımı bölme.
- Don't interrupt me while I'm talking.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
- Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Konferans vaktinde başladı.
- The lecture started on schedule.
Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- Many students were present at the lecture.
Grup, yaklaşmakta olan parti hakkında konuşmak için bir boğa oturumu planlıyordu.
- The group was planning a bull session to talk about the upcoming party.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Bilimci evrenin yapısı üzerine bir ders verdi.
- The scientist gave a lecture on the structure of the universe.
Profesör, Orta Doğu üzerine bir ders verdi.
- The professor gave a lecture on the Middle East.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.
- Peace talks will begin next week.
Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.
- Ceasefire talks began in July 1951.
Onun konuşma biçimini seviyor.
- He likes the way she talks.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
- I just love the way Tom talks.
Özellikle, ben bir üniversite okutmanıyım.
- Specifically, I'm a university lecturer.
Okutman döndüğünde o gizlice sınıftan kaçtı.
- When the lecturer turned round, he sneaked out of the classroom.
O, şehrin dedikodusuydu.
- He was the talk of the town.
Tom şehrin dedikodusuydu.
- Tom was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
- We want to talk to you.
... lecture the inability to make a comparison can be actually disastrous ...
... And they've done the same lecture 20 years in a row, ...