Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk with your uncle.
Amcanla konuşmak istiyorum.
- I want to talk to your uncle.
Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Bir fincan kahve içerken sohbet edelim.
- Let's talk over a cup of coffee.
Bir fincan kahve içerken sohbet ettik.
- We talked over a cup of coffee.
Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
- I advise you to be careful in making notes for the lecture.
Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
- The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't talk with your mouth full.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
- Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Konuşurken lafımı bölme.
- Don't interrupt me while I'm talking.
Konferans vaktinde başladı.
- The lecture started on schedule.
Onun Waseda'daki son konferansı evi aşağı indirdi.
- His last lecture at Waseda brought down the house.
O, o konu hakkında konuşmak istemiyor.
- She doesn't want to talk about it.
Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
- I don't want to talk about the weather.
Senin tarafından ders verilmem gerekmiyor.
- I don't need to be lectured by you.
Ben edebiyat üzerine ders vereceğim.
- I will lecture on literature.
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı.
- Ceasefire talks began in July 1951.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
- I just love the way Tom talks.
Onun konuşma biçimini seviyor.
- He likes the way she talks.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
Özellikle, ben bir üniversite okutmanıyım.
- Specifically, I'm a university lecturer.
Tom şehrin dedikodusuydu.
- Tom was the talk of the town.
O, şehrin dedikodusuydu.
- He was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
- We want to talk to you.
... lecture the inability to make a comparison can be actually disastrous ...
... Maybe you have lecture to that effect, I don't know. ...