a larger quantity or amount of

listen to the pronunciation of a larger quantity or amount of
English - Turkish

Definition of a larger quantity or amount of in English Turkish dictionary

more
{s} daha fazla

Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır. - Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.

O harcadığından daha fazla para kazanıyor. - She earns more than she spends.

more
daha

Ben senden daha güzelim. - I am more beautiful than you.

Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü? - I'd like to stay one more night. Is that possible?

more
(Bilgisayar) ayrıntılar
more
(Bilgisayar) tümü
more
(Bilgisayar) en çok
more
(Bilgisayar) başka

Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir. - Time is more precious than anything else.

İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir. - Good health is more valuable than anything else.

more
(Bilgisayar) tüm

Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim. - I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.

Tüm istediğim biraz daha dikkatti. - All I wanted was a little more attention.

more
-den daha çok
more
(Bilgisayar) tüm seçenekler
more
ziyade

Daha fazla insanın yaptıkları şeylerden daha ziyade söyledikleri şeylerden başı belaya girer. - More people get into trouble for things they say rather than for what they do.

Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi. - Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.

more
(Bilgisayar) ek bilgi
more
daha çok

Onu tanıdıkça daha çok seversin. - The more you know about him, the more you like him.

Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir. - Humility often gains more than pride.

more
neither more nor less ne fazla ne eksik
more
{s} daha: one more time bir kez daha. two more oranges iki
more
fazla bir şey

Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok. - There's nothing more you can do for me.

Bu sahte çevrecilikten daha fazla bir şey değil. - That's nothing more than greenwashing.

more
tam o kadar
more
takriben
more
bir kat fazla
English - English
more
a larger quantity or amount of

    Hyphenation

    a larg·er quan·ti·ty or a·mount of

    Turkish pronunciation

    ı lärcır kwäntıti ır ımaunt ıv

    Pronunciation

    /ə ˈlärʤər ˈkwäntətē ər əˈmount əv/ /ə ˈlɑːrʤɜr ˈkwɑːntətiː ɜr əˈmaʊnt əv/
Favorites