a firm or paved beach or slope convenient for hauling vessels out of the water

listen to the pronunciation of a firm or paved beach or slope convenient for hauling vessels out of the water
English - Turkish

Definition of a firm or paved beach or slope convenient for hauling vessels out of the water in English Turkish dictionary

hard
{s} çetin

Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir. - Tom is one of our hardest workers.

Tom her zaman iş başında çetin. - Tom is always hard at work.

hard
{s} katı

O, iş yerinde her zaman katıdır. - She is always hard at work.

Yumurtamı katı kaynat lütfen. - Boil my eggs hard, please.

hard
{s} zor

İngilizce çok zor, değil mi? - English is pretty hard, isn't it?

Bu benim için çok zordu. - It's too hard for me.

hard
büyük bir gayretle
hard
aşırı ölçüde
hard
güçlükle

Tom güçlükle yürüyebiliyordu. - Tom could hardly walk.

Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir. - Some stars are hardly visible to the naked eye.

hard
tıkız
hard
acımasız

Kader bana acımasız bir ders verdi. - Fate taught me a hard lesson.

O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim. - I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.

hard
çok miktarda
hard
zalim
hard
çok

Bu benim için çok zordu. - It's too hard for me.

O çok çalışan bir öğrencidir. - She is a student who studies very hard.

hard
büyük gayretle
hard
merhametsiz
hard
{s} güç, zor, çetin
hard
{s} şiddetli, sert; çok
hard
büyük

O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı. - He put up with the greatest hardship that no one could imagine.

Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir. - Many great men went through hardship during their youth.

hard
{s} şiddetli

Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu. - It was raining good and hard.

Dün şiddetli yağmur yağdı. - It rained hard yesterday.

hard
zorla

Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor. - Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.

Biz çok çalışmak için zorlandık. - We were forced to work hard.

hard
yakın

Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi. - Hardly anyone has seen this animal up close.

Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok. - Tom has hardly any close friends.

hard
{s} ağır

Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al. - You are working too hard. Take it easy for a while.

Onun köpeği ağır duyar. - His dog is hard of hearing.

English - English
hard
a firm or paved beach or slope convenient for hauling vessels out of the water

    Hyphenation

    a firm or paved Beach or slope con·ven·ient for hauling vessels out of the wa·ter

    Turkish pronunciation

    ı fırm ır peyvd biç ır slōp kınvinyınt fôr hôlîng vesılz aut ıv dhi wôtır

    Pronunciation

    /ə ˈfərm ər ˈpāvd ˈbēʧ ər ˈslōp kənˈvēnyənt ˈfôr ˈhôləɴɢ ˈvesəlz ˈout əv ᴛʜē ˈwôtər/ /ə ˈfɜrm ɜr ˈpeɪvd ˈbiːʧ ɜr ˈsloʊp kənˈviːnjənt ˈfɔːr ˈhɔːlɪŋ ˈvɛsəlz ˈaʊt əv ðiː ˈwɔːtɜr/
Favorites