Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
Ben dürüstçe kazandım.
- I won fair and square.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
Newton fuarda bir kitap aldıktan sonra matematiğe ilgi duymaya başladı. Onun içerdiği matematiksel kavramlara değil.
- Newton became interested in mathematics after buying a book at a fair and not understanding the math concepts it contained.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
- They organized a traditional bread fair.
Onlar da başkalarına adil olmalıdır.
- They should also be fair to others.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
- She has a fair skin and hair.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
- The teacher was very fair when she marked our exams.
Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Ben dürüstçe kazandım.
- I won fair and square.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
- Tom is a fairly decent golfer.
Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
- Tom speaks French fairly well, doesn't he?
Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
- My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
O, peri masallarından hoşlanır.
- She likes fairy tales.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
O bütün ülkenin en güzeliydi.
- She was the fairest in the whole land.
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
- After the rain, fair weather.
Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Life isn't fair, but it's still good.
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
O benim için tamamen adil görünüyor.
- That seems completely fair to me.
Yargılama tamamen adil değil.
- The judgment isn't entirely fair.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.
... and women are getting the same fair deal as men are. ...
... it? I mean, this is a contract, not fair use. This is what our contract says. And the European ...