Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.
- I live in Belarus and I take pride in this fact.
Gerçek durumu bilir misin?
- Do you know the real facts?
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Bu gerçek bir olaydır.
- That is an actual fact.
Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
- Many economists are ignorant of that fact.
Gerçekleri abartmayalım.
- Let's not exaggerate the facts.
O kitap, olgusal hatalarla doludur.
- That book is full of factual errors.
Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
- Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.
- Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation.
Başka insanları ikna etmek için gerekli olan bilgileri yazın.
- Write down the facts needed to convince other people.
Let's look at the facts of the case before deciding.
There is no doubting the fact that the Earth orbits the Sun.
The facts about space travel.
He had become an accessory after the fact.
... in their youth have much lower disability when they get older. And in fact, disability ...
... In fact, we're going to make it worse. ...