a distressful or dangerous situation

listen to the pronunciation of a distressful or dangerous situation
English - Turkish

Definition of a distressful or dangerous situation in English Turkish dictionary

trouble
{i} sorun

Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır. - The rich have troubles as well as the poor.

Yeni hükümetin malî sorunları var. - The new government has financial troubles.

trouble
dert

Sana dert açmak istemiyorum. - I do not want to cause you any trouble.

O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı. - He was always ready to help people in trouble.

trouble
zahmet

Bana kitabı gönderme zahmetinde bulundu. - He took the trouble to send me the book.

Zavallı adama yardımcı olmak için zahmete girdi. - He took the trouble to assist the poor man.

trouble
{f} 1. rahatsız etmek, tedirgin etmek: The approaching storm troubled the ship's crew. Yaklaşan fırtına geminin tayfasını tedirgin etti. The
trouble
başını ağrıtmak
trouble
müşkül
trouble

İşle ilgili biraz sorunum var. - I had some trouble with the work.

Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı. - Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.

trouble
rahatsızlık
trouble
sıkıntı

Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım. - I could tell at a glance that she was in trouble.

En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır. - What is most troublesome is the corruption of the best.

trouble
kötü taraf
trouble
(sosyal/siyasal) düzensizlik
trouble
zorluk

Nefes almada zorluk çekiyorum. - I've been having trouble breathing.

Sana zorluk çıkarmak istemiyorum. - I don't want to trouble you.

trouble
{i} meşakkat
trouble
{f} üzülmek
trouble
get into trouble belaya çatmak
trouble
{f} dert etmek
trouble
{i} huzursuzluk
trouble
{f} rahatsız etmek
trouble
{f} üzmek
trouble
{f} bulandırmak
English - English
trouble
a distressful or dangerous situation
Favorites