Para için o kadar çok kaygılanma.
- Don't worry about money so much.
O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.
- If he did not watch so much television, he would have more time for study.
Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
- He hurt his arm lifting so much weight.
Sizi çok güldürecek ne oldu?
- What happened to make you laugh so much?
Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
- How come you know so much about Japanese history?
O kadar çok sigara içmemeni tercih ederim.
- I'd rather you didn't smoke so much.
Keşke bu kadar çok sigara içmesen.
- I wish you wouldn't smoke so much.
Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
- Kuniko has never drunk so much before in her life.
So much, he replied, sprinkling a small pile of the powder on the table.