Tom Mary'yi bunu yapması için cesaretlendirdi.
- Tom dared Mary to do that.
Tom onu yapmam için cesaretlendirdi.
- Tom dared me to do it.
O, şöhrete kavuşmaya cesaret edemiyor.
- He doesn't dare to reach for fame.
O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.
- She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.