a condition or event directly responsible for the death of an individual infant

listen to the pronunciation of a condition or event directly responsible for the death of an individual infant
English - Turkish

Definition of a condition or event directly responsible for the death of an individual infant in English Turkish dictionary

cause
{f} yol açmak

Paniğe yol açmak istemiyorum. - I don't want to cause a panic.

Paniğe yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause a panic.

cause
neden

Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir. - The primary cause of his failure is laziness.

İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur. - A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes.

cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{i}

Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu. - The recession caused many businesses to close.

Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var. - All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

cause
{f} neden olma

Fırtına hiçbir hasara neden olmadı. - The storm didn't cause any damage.

Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi. - Tom didn't want to cause us any more trouble.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi. - Tom didn't intend to cause Mary any trouble.

Tom bana çok sorun çıkarıyor. - Tom causes me a lot of trouble.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
{i} dava

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
-e neden olmak
cause
(isim) neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
cause
{i} neden, sebep, illet
English - English
cause
a condition or event directly responsible for the death of an individual infant

    Hyphenation

    a con·di·tion or e·vent di·rect·ly re·spon·si·ble for the death of an in·di·vi·du·al in·fant

    Turkish pronunciation

    ı kındîşın ır ivent dayrekli rispänsıbıl fôr dhi deth ıv ın îndıvîcıwıl înfınt

    Pronunciation

    /ə kənˈdəsʜən ər ēˈvent dīˈreklē rēˈspänsəbəl ˈfôr ᴛʜē ˈdeᴛʜ əv ən ˌəndəˈvəʤəwəl ˈənfənt/ /ə kənˈdɪʃən ɜr iːˈvɛnt daɪˈrɛkliː riːˈspɑːnsəbəl ˈfɔːr ðiː ˈdɛθ əv ən ˌɪndəˈvɪʤəwəl ˈɪnfənt/
Favorites