aşırı

listen to the pronunciation of aşırı
Turkish - English
excessive

Excessive smoking will injure your health. - Aşırı sigara içmek sağlığa zarar verir.

Please refrain from excessive drinking. - Lütfen aşırı içki içmekten kaçın.

extreme

Tom likes the extreme cold of Alaska. - Tom Alaska'nın aşırı soğunu sever.

Your proposal is a bit extreme. - Öneriniz biraz aşırı.

excessive, extreme, exorbitant, moderate; fulsome; steep, stiff, extortionate; excessively, extremely
shocking
beyond
fancy
exceeding

She is exceedingly sensitive to the cold. - O, soğuğa aşırı duyarlıdır.

Ann is exceedingly fond of chocolate. - Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.

exquisite
exorbitant
ferocious
like hell
camp
desperately
disproportionate
over

Dalida died from an overdose of sleeping pills. - Dalida aşırı dozda uyku hapından öldü.

The confused mind is the mind that, thinking something over, congeals in one place. - Karışık akıl, bir şeyi aşırı düşünen, bir yerde pıhtılaşan akıldır.

cruelly
extremely

Tom seems extremely excited. - Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.

Tom looks extremely nervous. - Tom, aşırı gergin görünüyor.

excessively

Avoid smoking excessively. - Aşırı sigara içmekten sakının.

hell of
confoundedly
extravagant
intense
excessive, extreme
extortionate
devilish
every other day

She visits us every other day. - O, gün aşırı bizi ziyaret eder.

My mother takes a bath every other day. - Annem gün aşırı banyo yapar.

crusted
exaggerated
terribly

This week has been terribly busy for both of us. - Bu hafta her ikimiz için de aşırı yoğundu.

It's terribly expensive. - Aşırı derecede pahalı.

precious
fond

Ann is exceedingly fond of chocolate. - Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.

desperate

He made desperate efforts to reach the shore. - O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.

hard

I laughed very hard when I saw that. - Onu gördüğümde çok aşırı güldüm.

This is extremely hard for him. - Bu onun için aşırı derecede zordur.

every other: gün aşırı every other day
over, beyond
ultra
excessively, extremely
hell
deep
super

Most of the food we buy in supermarkets is overpackaged. - Süpermarketlerde aldığımız yiyeceklerden çoğu aşırı paketlenmiş.

Tom was super impressed. - Tom aşırı etkilenmişti.

damned
dead
heavy

Years of heavy drinking has left John with a beer gut. - Yıllarca süren aşırı içki John'da bir bira göbeği yaptı.

filthily
hyper

Tom seems to be hyperventilating. - Tom aşırı heyecanlanıyor gibi görünüyor.

beastly
acute

There is an acute shortage of water. - Aşırı bir su sıkıntısı var.

fulsome
{s} outrageous

The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store. - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.

{s} violent
extremist

Muslims are portrayed like extremists that want to kill all non-Muslims. - Müslümanlar, tüm gayrimüslimleri öldürmek isteyen aşırılık yanlıları gibi canlandırılıyor.

Extremists kidnapped the president's wife. - Aşırı uçlar başkanın karısını kaçırdı.

stiff
too much

Mary wears too much makeup. - Mary aşırı makyaj yapıyor.

extremes

You must not go to extremes in anything. - Hiçbir şeyde aşırıya kaçmamalısın.

My father rarely goes to extremes. - Baban nadiren aşırıya kaçar.

radical
excess

Please refrain from excessive drinking. - Lütfen aşırı içki içmekten kaçın.

Excessive smoking will injure your health. - Aşırı sigara içmek sağlığa zarar verir.

unbridled
abnormal

Her nose is abnormally large. - Onun burnu aşırı derecede büyük.

filthy

Tom is a filthy liar. - Tom bir aşırı yalancı.

Tom is filthy rich now. - Tom şimdi aşırı zengin.

trop
redundant
towering
{s} fucking
too -
steep

Tom has agreed to pay a rather steep price for that painting. - Tom, bu resim için oldukça aşırı bir fiyat ödemeyi kabul etti.

past all reason
undue
unrestrained
unduly
mortal
aşırı derecede
heavily

The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years. - Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.

Tom was breathing heavily. - Tom aşırı derecede nefes alıyordu.

aşırı nüfus yoğunluğu
overcrowding
aşırı duygusal
gooey
aşırı bolluk
superabundance
aşırı ciddi
prim
aşırı cömertlik
flush
aşırı derece
extremity
aşırı derecede
extremely

Mary is extremely attractive. - Mary aşırı derecede çekici.

Tom seems extremely excited. - Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.

aşırı derecede
excessively
aşırı duygusal
histrionic
aşırı kuşkuculuk
paranoia
aşırı meraklı
fanatic
aşırı resmi
prim

That president's secretary is always prim. - O başkanın sekreteri her zaman aşırı resmîdir.

aşırı sıcak
piping hot
aşırı yük
excess load
aşırı zayıflatan
wasting
aşırı şişman
obese
aşırı nüfus
over-population
aşırı saygı
worship
aşırı yük
abnormal load
aşırı yüklemek
overweight
aşırı yüksek
exorbitant
aşırı önlem almak
crack down
aşırı üretim
(Spor) overrun
aşırı büyüme
hypertrophy
aşırı yüksek
stiff
aşırı sönüm
Overcritical damping
aşırı sönüm
Overdamping
aşırı süneklik
(Bilim, İlim) Superplasticity. A state in which solid crystalline material is deformed well beyond its usual breaking point, usually over about 200% during tensile deformation
aşırı sıcak
extremely hot
aşırı tepki göstermek
overreact, show an exaggerated response to something, react too strongly
aşırı akım
overcurrent
aşırı alıngan
swift to take offense
aşırı açık porno
hard porn
aşırı basitleştirmek
oversimplify
aşırı basınç
overpressure
aşırı basınç
excess pressure, overpressure
aşırı bağlılık
apron strings
aşırı bencillik
egomania
aşırı beslemek
to supercharge
aşırı bol
overabundant
aşırı borca girmek
run into debt
aşırı boyutta
extremely
aşırı büyük
megalo
aşırı büyümek
hypertrophy
aşırı büyütmek
make much to do about
aşırı cesur
overbold
aşırı cesur
nothing if not courageous
aşırı ciddi
as stiff as a ramrod
aşırı ciddi kimse
sobersides
aşırı ciddilik
primness
aşırı cinsel istek
condition characterized by uncontrollable sexual desire (in men)
aşırı cinsel istek
satyriasis
aşırı delgilemek
to overpunch
aşırı derece
extreme

Tom seems extremely excited. - Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.

Mary is extremely attractive. - Mary aşırı derecede çekici.

aşırı derecede
heartily
aşırı derecede
intensely
aşırı derecede
unduly
aşırı derecede
unco
aşırı derecede
overly

I'm not overly concerned about that. - Ben o konuda aşırı derecede endişeli değilim.

I think Tom is overly optimistic. - Sanırım Tom aşırı derecede iyimser.

aşırı derecede
parlous
aşırı derecede
in the extreme
aşırı derecede
exceedingly

Ann is exceedingly fond of chocolate. - Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.

Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply. - Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.

aşırı değerlenmiş
top heavy
aşırı dinci
puritan
aşırı dinci kimse
hot gospeler
aşırı dinci kimse
religionist
aşırı dindarlık
religiosity
aşırı dindarlık
Pietism
aşırı doyma
oversaturation
aşırı doymuş
supersaturated
aşırı doyurmak
to supersaturate
aşırı doyurmak
supersaturate
aşırı doz
fix
aşırı dozda kullanmak
overdose
aşırı dozda vermek
overdose
aşırı dozdan ölmek
(Tıp) die of overdose
aşırı dozdan ölmek
(Tıp) die from overdose
aşırı drenaj
excessive drainage
aşırı duyarlılık
idiosyncrasy
aşırı duyarlılık
allergy
aşırı duyarlılık
anaphylaxis
aşırı duygusal
slushy
aşırı duygusal
schmaltzy
aşırı duygusal
soppy
aşırı duygusal
treacly
aşırı duygusal
over sensitive
aşırı duygusal
syrupy
aşırı duygusal
mushy
aşırı duygusal
impressible
aşırı duygusal
impressionable
aşırı duygusal
slobbery
aşırı duygusal
supersensitive
aşırı duygusal kimse
softy
aşırı duygusal sözler
goo
aşırı duygusal sözler
slobber
aşırı duygusal üslup
syrup
aşırı duygusal üslup
sirup
aşırı duygusal şey
treacle
aşırı duygusallık
sob stuff
aşırı duygusallık
mush
aşırı duygusallık
sentimentality
aşırı duygusallık
schmaltz
aşırı duygusallık
slush
aşırı düzenleme
(Ticaret) over regulation
aşırı düzenli
prim
aşırı düşkün
as keen as mustard
aşırı eleştirici
hypercritical
aşırı erdemlilik taslama
prudery
aşırı esmerlik
melanism
aşırı eğlenceli
saturnalian
aşırı faiz
gombeen
aşırı faiz
usury
aşırı faizli
usurious
aşırı geliştirmek
over develop
aşırı gergin
overstrung
aşırı gerilim
overvoltage
aşırı gerilme
overstress
aşırı gerilmek
overstrain
aşırı germek
to overstretch
aşırı gitmek
to go too far
aşırı gitmek
to go beyond bounds, overshoot the mark, exceed the limit
aşırı gurur
hubris
aşırı gururlu
hubristic
aşırı gübreleme
high farming
aşırı güzellik
raw beauty
aşırı güçlü
superpower
aşırı hassas
peckish
aşırı hassas
soulful
aşırı hassas
on edge
aşırı hassas
supersensitive
aşırı hassas
hypersensitive
aşırı hassas davranmak
sentimentalize
aşırı hassaslık
touchiness
aşırı hayvan göçü
visitation
aşırı hevesli
overanxious
aşırı heyecan
tizzy
aşırı heyecanlandırmak
freak
aşırı heyecanlandırmak
over excite
aşırı heyecanlanmak
freak out
aşırı heyecanlanmış
overwrought
aşırı heyecanlanmış
frantic
aşırı hırslı
over ambitious
aşırı hız
overspeed
aşırı hız düzeni
overdrive
aşırı hız yapan sürücü
speeder

They catch a lot of speeders around here. - Onlar bu civarda bir sürü aşırı hız yapan sürücüleri yakalarlar.

aşırı hız yapan sürücü
speedster
aşırı hız yapmak
overspeed
aşırı hız yapmak
overdrive
aşırı hız yüzünden durdurdum sizi
I stopped you for speeding
Turkish - Turkish
Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren, müfrit
Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın: "Ticaret az gelişmiş toplumlarda aşırı bir gelişme gösterir."- O. Rifat
Gereğinden fazla, çok. Ötede, ötesinde
Ötede, ötesinde
Gereğinden fazla olarak, çokça
Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın
Gereğinden fazla, çok
Bir şeyin gereğinden çok olanı
şiddetli
koyu
(Osmanlı Dönemi) AYİL
müfrit
taşkın
(Osmanlı Dönemi) ifratkâr
aşırı süneklik
(Bilim, İlim) Katı kristalimsi maddenin olağan kırılma noktasının ötesinde, gerilme deformasyonunda genellikle %200 daha fazla, biçiminin bozulması, kopması hali
aşırı bellem
Belleme yetisinin olağanüstü bir durumda gelişmiş olması
aşırı besi
Olağanüstü nicelikte yemek yeme veya yedirme
aşırı doyma
Belli sıcaklıktaki bir sıvı içinde, eriyebildiği kadar eriyen bir maddenin, sıcaklığın düşmesine karşın bir sınıra kadar erimiş olarak kalması durumu
aşırı duyarlık
Organizmaya giren yabancı bir madde yüzünden canlı varlıklarda oluşan aşırı tepki, anafilaksi
aşırı duyu
Herhangi bir duyu organıyla ve özellikle dokunma duyusuyla sağlanan her tür uyarana karşı olağan dışı bir duyarlık gösterme durumu
aşırı erime
Erime noktasından daha aşağı bir ısı derecesine düşmesine rağmen birtakım şartlar altında bir sıvının katılaşmaması durumu
aşırı taşırı
Çok aşırı, fazla miktarda
aşırı uç
Politika alanında sağ veya sol görüşlerin en ateşli ve yıkıcı kanadı
English - Turkish

Definition of aşırı in English Turkish dictionary

deniz aşırı
Overseas
aşırı
Favorites