He's what society calls a real lover of music.
- O, toplumun müziğe âşık dediği kişidir.
The two lovers swore to love each other for eternity.
- İki aşık, birbirlerini sonsuza kadar sevmeye and içtiler.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
The young couple fell in love with each other very soon.
- Genç çift çok kısa sürede birbirlerine âşık oldu.
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya aşık oldu.
He was smitten with your mother.
- O senin annene deli gibi aşık oldu.
He fell in love with a beautiful princess.
- O güzel bir prensese aşık oldu.
He fell in love with the beautiful princess.
- O güzel prensese aşık oldu.
Tom fell in love in Germany.
- Tom Almanya'da aşık oldu.
I fell in love in an unlikely place.
- Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.
Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name.
- Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.
Tom fell in love with a beautiful German girl.
- Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
Bill seems to be stuck on Mary.
- Bill Mary'ye aşık gibi görünüyor.