ağzında

listen to the pronunciation of ağzında
Turkish - English
mouth at
ağız
{i} mouth

She kissed him without shame, on the mouth. - Utanmadan onu ağızdan öptü.

Tom's mother told him not to talk with his mouth full. - Tom'un annesi ona dolu ağızla konuşmamasını söyledi.

ağız
{i} dialect
ağız
{i} opening
ağzında bakla ıslanmamak
to be indiscreet
ağzında bakla ıslanmaz
indiscreet
ağzında gevelemek
slur
ağzında gevelemek
to mumble, to beat about the bush
ağzında kötü bir tat bırakmak
leave a bad taste in one's mouth
ağzında yuvarlama
slur
ağzında yuvarlamak
slur over
ağzında yuvarlamak
jabber
ağzında yuvarlamak
slur
ağzında yuvarlayarak söylemek
roll
ağız
{i} lip
ağız
{i} orifice
ağız
{i} jaw
ağız
dialect; regional accent
ağız
{i} accent
ağız
{s} oral

Having good oral hygiene is important. - İyi ağız hijenine sahip olmak önemlidir.

ağız
first milk
ağız
idiom
ağız
(Dilbilim) variety
ağız
(Askeri,Teknik) nozzle
ağız
brim
ağız
register
ağız
(Dilbilim) vocational slang
ağız
port
ağız
rim
ağız
jet
ağız
persuasive talk
ağız
junction
ağız
muzzle (gun)
ağız
intake
ağız
outlet
ağız
trap
ağız
maw
ağız
aditus
ağız
inlet
ağız
local language
ağız
beestings
ağız
foramen
ağız
muzzle (of a gun)
ağız
intersection, corner (of roads)
ağız
mouth or mouthlike opening (Zoology); jaws; opening
ağız
cutting edge, blade (of a knife)
ağız
first milk, beestings, colostrum
ağız
brink
ağız
mus. regional form
ağız
rim, brim (of a cup or an opening)
ağız
time: iki ağız twice. üç ağız three times
ağız
ventage
ağız
brink; muzzle
ağız
vent
ağız
facial feature above the chin and below the nose; stoma
ağız
counterbore
ağız
persuasive talk, forceful way of speaking
ağız
edge
ağız
keen edge
ağız
barrel end of a firearm; beak; chop
ağız
embouchure; gob
ağız
{i} gob
ağız
potato trap
ağız
beestings,biestings
ağız
{i} chop
ağız
{i} kisser
ağız
muzzle of a gun
ağız
bill
ağız
yap
ağız
os
ağız
{i} beak
ağız
{i} jaws
ağız
shibboleth
ağız
cutting edge
ağız
{i} embouchure
ağız
{i} debouchment
ekmek aslanın ağzında
money doesn't grow on trees
halk ağzında
in colloquial speech
halk ağzında
in colloquial language
herkesin ağzında
in the spots
herkesin ağzında
in the spot
lafı ağzında gevelemek
to beat about the bush
lafı ağzında gevelemek
to talk around the subject; not to come out with what's on one's mind
lafı ağzında kalmak
to be unable to finish what one was saying; (for someone) suddenly to go silent
lakırdısı ağzında kalmak
to be unable to finish what one was saying; (for someone) suddenly to go silent
lakırdıyı ağzında çiğnemek
to beat around the bush
lokması ağzında büyümek
not to have any appetite at all
nehir ağzında akış
(Askeri) flow at river-mouth
nehir ağzında bulunan
estuarine
para aslanın ağzında
(Atasözü) If you want money, you've got to struggle to get it
parmakı ağzında kalmak
to be greatly astonished, be open-mouthed with amazement; to marvel at something wonderful
sözü ağzında bırakmak
not to let (someone) finish what he's saying
sözü ağzında gevelemek
to beat about the bush
sözü ağzında gevelemek
not to come to the point, to beat around the bush
topun ağzında
in the most dangerous spot, at the lion's mouth, on the edge of the volcano
Turkish - Turkish

Definition of ağzında in Turkish Turkish dictionary

ağız
Koy, körfez, liman, yol gibi yerlerin açık yanı
Ağız
dudak
Ağız
gaga
Ağız
dehen
Ağız
şive
Ağız
fem
Ağız
(Osmanlı Dönemi) DEM
ağız
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği: "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu."- S. F. Abasıyanık
ağız
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği
ağız
Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı: "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı."- H. R. Gürpınar
ağız
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
ağız
Üslûp, ifade özelliği
ağız
Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği
ağız
Kesici aletlerin keskin yanı
ağız
Kapların veya içi boş şeylerin açık yanı
ağız
Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak
ağız
Kesici aletlerin keskin tarafı: "Çelik ağızlı, küçük gül makasını kâğıdından çıkardı."- R. H. Karay
ağız
Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü
ağız
Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap
ağız
Yavrulayan hayvanın ilk sütü
ağız
Kez, kere, defa. Üslup, ifade özelliği: "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler."- T. Buğra
ağız
Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü
ağız
Uç, kenar
ağız
Kez, kere, defa
ağız
Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü
ağzında
Favorites