There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
I want to see the scene in slow motion.
- Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
I'm taking it slow right now.
- Şimdi ağırdan alıyorum.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
- Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
The Great Blizzard of 1888 was one of the most severe blizzards in the history of the United States.
- 1888'deki Büyük Kar Fırtınası, Birleşik Devletler tarihinin en ağır kar fırtınalarından biriydi.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
The structure isn't strong enough to support that much weight.
- Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
Gold is heavier than silver.
- Altın gümüşten daha ağırdır.
Gold is much heavier than water.
- Altın sudan çok daha ağırdır.
All these goods are heavily taxed.
- Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
Were they heavily armed?
- Onlar ağır silahlı mıydı?
Tom pretended to be hard of hearing.
- Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
You are working too hard. Take it easy for a while.
- Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
He was injured badly in the accident.
- O, kazada ağır yaralandı.
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
At the funeral, the widow looked very dignified, with her black suit, hat and gloves.
- Cenazede, dul kadın siyah takım elbisesi, şapkası ve eldiveni ile çok ağırbaşlı görünüyordu.
Tom was severely injured.
- Tom ağır biçimde yaralandı.
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
- Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.