açılmayan

listen to the pronunciation of açılmayan
Turkish - English
dormant
Inactive, asleep, suspended

The bank account was dormant; there had been no transactions in months.

Something that is dormant is not active, growing, or being used at the present time but is capable of becoming active later on. The virus remains dormant in nerve tissue until activated + dormancy dor·man·cy During dormancy the plants must be kept very dry. not active or not growing at the present time but able to be active later   active lie/remain dormant (present participle of dormir , from dormire)
Temporary suspension of visible growth and physiological activity evidenced in many plants by loss of leaves
a state in which normal activity is suspended, as in during hibernation
not active but capable of becoming active; "her feelings of affection are dormant but easily awakened"
Temporarily inactive - dormant buds, dormant seeds
of e g volcanos; temporarily inactive; "a dormant volcano"
in a condition of biological rest or suspended animation; "dormant buds"; "a hibernating bear"; "torpid frogs"
Sleeping; as, a dormant animal; hence, not in action or exercise; quiescent; at rest; in abeyance; not disclosed, asserted, or insisted on; as, dormant passions; dormant claims or titles
Describing a state of reduced or suspended biologic activity --in plants in winter months and in seeds before germination
in a condition of biological rest or suspended animation; "dormant buds"; "a hibernating bear"; "torpid frogs
volcanos; temporarily inactive; "a dormant volcano"
An inactive state Some organisms have a dormant state which allows them to survive for long periods without the use of much energy
Same as Disconnected
In a sleeping posture; as, a lion dormant; distinguished from couchant
Existing in a hidden form Present, or capable of living or developing in a host, without producing visible symptoms of disease
The stage when a plant has stopped growth and production For example, deciduous trees are dormant in the winter
" not active but capable of becoming active; "her feelings of affection are dormant but easily awakened" of e
lying with head on paws as if sleeping
hungry

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

You can't be hungry. You had a snack a few minutes ago. - Aç olamazsın. Birkaç dakika önce abur cubur yedin.

hunger

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

(Tıp) fast

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

Keep your eyes open, it's going to happen fast. - Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

I opened the drawer to get a pencil. - Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.

The file cabinet drawers are open. - Dosya dolabı çekmeceleri açıktır.

(Bilgisayar) bloom

The roses are in bloom. - Güller çiçek açmışlar.

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

unseal
unveil

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

switch on

He knows how to switch on the lamp. - O, lambayı nasıl açacağını biliyor.

May I switch on the light? - Işığı açabilir miyim?

unfold

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

Tom opened the envelope, pulled out the letter and unfolded it. - Tom zarfı açtı, mektubu çıkardı ve onu açtı.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Tatoeba is open source. - Tatoeba açık kaynaklıdır.

Don't sleep with the windows open. - Pencereler açık uyuma.

turn on

It's very warm. Shall I turn on the air conditioner? - Burası çok sıcak. Klimayı açayım mı?

Could you turn on the light please? - Lütfen ışığı açar mısınız?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Please forgive me for opening your letter by mistake. - Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

unpin
roll out
famished

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

unfurl
{f} opened

I opened the box and looked inside. - Kutuyu açtım ve içine baktım.

When he opened the door he had nothing on but the TV. - Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.

tune in on
unpack

Tom hasn't unpacked yet. - Tom henüz bavulunu açıp boşaltmadı.

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

clear off
uncover

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

disclose

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

She would not disclose the secret. - Sırrı açığa vurmazdı.

{f} switching on
power on
rol out
turn#on
expose

Tom was going to expose us. - Tom bizi açığa çıkaracaktı.

Fadil exposed his dark secret. - Fadıl karanlık sırrını açıkladı.

power#on
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

Tom unlocked the car door. - Tom araba kapısını açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

Tom opened the trunk and found it empty. - Tom bagajı açtı ve onu boş buldu.

Alcohol affects you more quickly on an empty stomach. - Alkol sizi aç karnına daha çabuk etkiler.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

I might be able to help you unclog your sink. - Lavabonun tıkanıklığını açmana yardım edebilirim.

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

kendi kendine açılmayan
indehiscent
Turkish - Turkish

Definition of açılmayan in Turkish Turkish dictionary

Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açılmayan
Favorites