açıl

listen to the pronunciation of açıl
Turkish - English
{f} dilated
come open
burst forth
hungry

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

Many people in the world are hungry. - Dünyada birçok insan açtır.

Açıl susam açıl!
Open sesame!
hunger

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

(Tıp) fast

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

I opened the drawer to get a pencil. - Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.

The file cabinet drawers are open. - Dosya dolabı çekmeceleri açıktır.

(Bilgisayar) bloom

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

unseal
unveil

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

switch on

Tom stood at the door, flipping the light switch on and off. - Tom kapıda durdu, ışık anahtarının açık ve kapalı olmasına baktı.

Tom clicked the light switch on. - Tom lamba anahtarını açtı.

unfold

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Don't open this door, please. - Bu kapıyı açma, lütfen.

Tatoeba is open source. - Tatoeba açık kaynaklıdır.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

Could you turn on the light please? - Lütfen ışığı açar mısınız?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Would you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

Do you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

unpin
roll out
famished

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

unfurl
{f} opened

He opened a checking account with the bank. - O, bankada bir çek hesabı açtı.

The door opened automatically. - Kapı otomatik olarak açıldı.

tune in on
unpack

Tom hasn't unpacked yet. - Tom henüz bavulunu açıp boşaltmadı.

I have just arrived. I haven't even unpacked my bags. - Daha yeni geldim. Çantalarımı bile açmadım.

clear off
uncover

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

disclose

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

No financial details were disclosed. - Hiçbir mali ayrıntı açıklanmadı.

{f} switching on
power on
rol out
turn#on
expose

Tom lifted up his shirt and exposed his belly. - Tom gömleğini yukarı kaldırdı ve karnını açtı.

Dan rejected Linda's idea to expose everything to the press. - Dan, Linda'nın her şeyi basına açıklama fikrini reddetti.

power#on
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

Give me the keys so I can unlock the door. - Kapıyı açabilmem için bana anahtarları ver.

{s} covetous
turnon
{s} empty

You shouldn't take this medicine on an empty stomach. - Bu ilacı aç karnına almamalısın.

Tom opened the trunk and found it empty. - Tom bagajı açtı ve onu boş buldu.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

It's possible that Tom doesn't know how to unclog a sink. - Tom'un lavaboyu nasıl açacağını bilmemesi mümkündür.

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

Turkish - Turkish

Definition of açıl in Turkish Turkish dictionary

Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açıl
Favorites