Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Annem bana birkaç yeni giysi yaptı.
- My mother made some new clothes.
Biraz kahve ister misin?
- Do you want some coffee?
Etinin üzerine biraz tuz koy.
- Put some salt on your meat.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Bazı öğrenciler otobüsle gitti, diğerleri de yürüyerek gitti.
- Some of the students went by bus, and others on foot.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
- Some went on foot, and others by bicycle.
Bu herhangi birinin yapabileceği bir şey değil.
- It's not something anyone can do.
Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
- All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
Bazen burada gerçekten kimin sorumlu olduğunu merak ediyorum.
- I sometimes wonder who's really in charge here.
Biri yaptığı sürece ona kimin yardım ettiği Tom'un umurunda değildi.
- Tom didn't care who helped him, as long as somebody did.
Onun bankada bir miktar parası var.
- He has some money in the bank.
Tom bankadan bir miktar para çekti.
- Tom withdrew some money from the bank.
Benim iki yaşındaki oğlum onu beslemeye çalıştığım sağlıklı yiyeceğin bazısını yemeyecek.
- My two-year-old won't eat some of the healthy food I've been trying to feed him.
Bazı tuz madenlerden gelir, bazısı sudan.
- Some salt comes from mines, some from water.
Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.
- In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
Bazı durumlarda, pidgin birinci dil haline geldi.
- In some cases, pidgin became a first language.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Ken bir miktar yumurta satın almak için süpermarkete gitti.
- Ken went to the supermarket to buy some eggs.
Süpermarkette almam gereken bir şey vardı fakat onu almayı unuttum.
- There was something I needed to get at the supermarket, but I forgot to pick it up.
Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.
- Some people think the government has way too much power.
Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
- All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
- You must keep the plan secret until someone notices it.
Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
- Some of the students like to draw pictures.
Maddelerin bazıları, özellikle eğer hamile iseniz, zararlıdır.
- Some of the ingredients are harmful, especially if you are pregnant.
Onlardan bazılarını savaştan önce tanıyordu.
- He had known some of them before the war.
Lütfen onlardan bazılarını götür.
- Please take some of them.
Yakında bir ara buluşuruz.
- We'll meet some time soon.
Bir ara seni kurtarayım.
- Let me save you some time.
Onu bir süre önce buldum.
- I found it some time ago.
Ben bir süre önce bu şarkıyı dinledim.
- I have heard of this song some time ago.
Ben bir süre için izin istedim.
- I asked for some time off.
Peter bir süre için yeni bir daire bulmak için çalışıyor.
- Peter has been trying to find a new apartment for some time.
İngiliz önerisinin bazı bölümleri kabul edilemez görünüyor.
- Some parts of the British proposal seem unacceptable.
Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.
- Some people think the government has way too much power.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Biz araba içinde yaklaşık 100 mil katettik.
- We covered some 100 miles in the car.
Burası yaklaşık 500 yıl önce yapıldı.
- This was built some 500 years ago.
Tom bir ölçüde Fransızca konuşur.
- Tom speaks French to some extent.
Bir ölçüde Japonca konuşur.
- She speaks Japanese to some extent.
Fadıl, bir dereceye kadar Leyla'ya olanlardan sorumluydu.
- Fadil was responsible to some extent to what happened to Layla.
Söylenti bir dereceye kadar doğru.
- The rumor is true to some extent.
Bir noktada, bu cümle Esperanto'ya çevrilecek.
- At some point, this sentence will be translated in Esperanto.
Hiçbir münakaşa hayrına bitmez, bir noktada illa ki tekrar su yüzüne çıkar.
- No controversy is ever over for good. It will always resurface at some point.
I'm going to cut you some slack. Because it's the last day of classes, we don't have to talk anything serious today.
Kimileri televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- Some people insist that television does more harm than good.
Bir yere kadar seninle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to some extent.
Bir yere kadar seni anlayabilirim.
- I can understand you to some extent.
Tom bazı çok iyi sorular sordu.
- Tom asked some very good questions.
Denemenin birkaç hatası var fakat bir bütün olarak çok iyi.
- Your essay has some mistakes, but as a whole it is very good.
Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
- On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
Tom bir parça müzisyen.
- Tom is something of a musician.
Yasal harcamalar, aşağı yukarı, ona 9.000 sterline mal oldu.
- The legal costs set him back something in the order of £9,000.
Sami aşağı yukarı yüz tane kadın kaçırdı.
- Sami kidnapped something like a hundred women.
Bazen acayip bir adam olabiliyor.
- Sometimes he can be a strange guy.
Bu evle ilgili acayip bir şey var.
- There's something strange about this house.
Biraz kahve ister misin?
- Do you want some coffee?
Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
- I sometimes wonder if I am a girl.
Her zaman birtakım tehlikeye maruz kalırız.
- We are always exposed to some kind of danger.
O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
Onun evi Dördüncü Cadde civarında bir yerde.
- His house is somewhere about Fourth Street.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Biz Tom'a bir takım sorular sorduk.
- We asked Tom some questions.
Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
- Some people identify success with having much money.
Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
- Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
Söylenti bir dereceye kadar doğru.
- The rumor is true to some extent.
Bir dereceye kadar, biz hepimiz ondan muzdaribiz.
- We all suffer from it to some degree.
Burası bir hayli kalabalık. Haydi başka bir yere gidelim.
- It's way too crowded in here. Let's go somewhere else.
It created a disruption, and then some.
His boss found him catching some z's at his desk yesterday.
Cut the new guy some slack. He's only been here for two days.
I'm going to that new club to get some tonight.
The young Marine was spoiling for a fight; he hoped to get some during his next tour of duty.
Long time, bro. Give me some skin.
Strike three! Grab some pine, Meat!.
Any frank discussion of politics is sure to ruffle some feathers.
Would you like some grapes?.
He is some acrobat!.
Some people like camping.
Everyone is wrong some of the time.
Some enjoy spicy food, others prefer it milder.
I guess he must have weighed some 90 kilos.
Would you like some water?.
Can I have some of them?.
The sequence S converges to zero for some initial value v.
He had edited the paper for some years.
Person B: Oh, some people! They just need to be shot.
Archbishop Whately used to say ‘Throw dirt enough, and some will stick;' well, will stick, but not, will stain. I think he used to mean ‘stain,' and I do not agree with him.
Believe the planners worked on the principle of throw enough mud at the wall, and some of it will stick.
Word of advice NVUS time to distance yourself from LuukH as quickly as possible and dish some dirt, otherwise well the saying goes - throw enough mud at the wall and some of it will stick.
Perhaps If you stuff both of them into a sack and beat on it, you'll always hit the right one! is a bit like our If you throw enough mud at the wall, some of it will stick. If you attack something enough, then something is bound to take effect (although the mud and the wall one is generally about a person's reputation).
There used to be a saying that if you throw enough mud at the wall some of it will stick. Be enthusiastic and you will always sell.
Tomorrow I'll go to the beach and try to catch some rays.
I'm going to catch some z's before I go to work.
Andrew's late again. Cut him some slack - his wife's just had a baby.
Hey, cut me some slack, man. I’m only a few bucks short.
... but they know that there's some things that we've got to do to ...
... to remove some duplicates. ...