Definition of -ince in Turkish English dictionary
- on
- when
- Whenever
- once
- ince
- {s} slender
Tom has a slender body.
- Tom'un ince bir vücudu var.
Mary was a tall slender young woman with dark hair.
- Mary koyu saçlı uzun ince bir genç kadındı.
- ince zekâ
- wit
I don't have your wit.
- Ben senin ince zekana sahip değilim.
- ince
- slim
I'm not as slim as my older sister.
- Ben ablam kadar ince değilim.
He was very tall and slim, with long arms and legs.
- Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.
- ince espri
- wit
Wit gives zest to conversation.
- İnce espri konuşmaya lezzet verir.
The person who wrote that book is possessed of both humour and wit, isn't he?
- O kitabı yazan kişi hem mizah hem de ince espriye sahiptir, değil mi?
- ince
- fine
There's a fine line between genius and insanity.
- Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
Try on that shirt. It's made of fine cotton.
- O gömleği deneyin; ince pamuktan yapılmıştır.
- ince
- thin
The submarine had to break through a thin sheet of ice to surface.
- Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.
The ice is too thin to skate on.
- Buz kaymak için çok ince.
- ince
- as soon as
- ince
- {s} light
My new laptop is thinner and lighter than my old one.
- Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.
Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
- Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- ince
- attentive
He attentively went over her exam paper.
- O onun sınav kağıdını dikkatle inceledi.
- ince
- gossamer
- ince
- {s} lean
Mary has a lean body.
- Mary ince bir gövdeye sahip.
Mary is lean and tall.
- Mary ince ve uzun boyludur.
- ince
- finer
The thin line between sanity and madness has gotten finer.
- Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.
Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
- Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- daha ince
- thinner
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
My new phone is thinner than my old phone.
- Yeni telefonum eskisinden daha ince.
- ince
- high-pitched (voice)
- ince
- bland
- ince
- front (vowel)
- ince
- (Dilbilim) front
- ince
- {s} gracile
- ince
- {s} gracious
- ince fark
- nuance
- ince ruhlu
- tactful
- ince çizgi
- fine line
- çok ince kumaş
- zephyr
- ince
- {s} fragile
- yarım ton ince olarak
- sharp
- daha ince
- leaner
- daha ince
- slimmer
- en ince
- sharpest
- en ince
- slimmest
- en ince ayrıntısına kadar
- blow-by-blow
- en ince detayına kadar
- in depth
- en ince noktasına kadar
- up to the mark
- en ince ses
- (Muzik) acute
- en ince ses
- (Muzik) treble
- ince
- gentle
- ince
- spare
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
He examined the spare parts one after another.
- Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- ince
- tricky
- ince
- sophisticated
- ince
- (Tıp) gracilis
- ince
- finely
She was a girl with finely chiseled features.
- O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- ince
- tender
- ince
- hooly
- ince
- chivalrous
- ince
- thinner
His hair got thinner and thinner.
- Saçı gittikçe inceldi.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
- ince
- (Dilbilim) front vowel
- ince
- (Dilbilim) clear
- ince
- cultivate
- ince
- weazen
- ince
- exact
- ince
- elegant
- ince
- thinnish
- ince
- paper
Tom is in his office looking over papers.
- Tom ofisinde evrakları inceliyor.
He attentively went over her exam paper.
- O onun sınav kağıdını dikkatle inceledi.
- ince
- wafer
- ince
- (Biyokimya) ultra
- ince
- genteel
- ince alay
- irony
Tone of voice can indicate anger and irony.
- Ses tonu öfke ve ince alayı gösterebilir.
- ince ayar
- fine tune
- ince ayar
- vernier tuning
- ince ayar
- (Askeri) precision adjustment
- ince ayar
- fine control
- ince ayar
- trimming
- ince bir dalla dövmek
- switch
- ince dal
- wicker
- ince dal
- stick
- ince etli
- thin-walled
- ince fark
- subtlety
- ince film
- thin-film
- ince güzel
- sylphlike
- ince ince
- finely
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
Peel and finely chop the horseradish.
- Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.
- ince iş
- affair
- ince iş
- tricky
- ince kum
- silt
- ince kül
- fly ash
- ince kıl
- tentacle
- ince ses
- squawk
- ince tel
- thread
- ince tül
- (Tekstil) gauze
- ince tüy
- floss
- ince tüy
- down
- ince zar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) pia mater
- ince zar
- film
- ince ünlü
- (Dilbilim) front vowel
- ince-yapı
- (Kimya) fine-structure
- ince
- kind
It was kind of you to help me.
- Bana yardım etmen incelikti.
It is very kind of you to invite me to dinner.
- Beni akşam yemeğine davet etmeniz büyük incelik.
- ince
- filmy
- ince
- grand
- ince
- refined
- ince
- sugary
- ince
- courteous
- ince
- delicate
- ince
- diplomatic
- ince
- exquisite
- ince
- willowy
- ince
- nice
It's nice of you to see me off.
- Beni yolcu etmeye gelmeniz bir inceliktir.
- ince
- decent
- ince
- {i} thinning
Tom's hair is thinning.
- Tom'un saçı inceliyor.
- ince gömlek
- zephyr
- ince
- accurate
- ince
- {s} graceful
Latinos can't promote themselves gracefully, kowtowing to others!
- Latinler başkalarına el pençe divan dururken, kendilerini incelikle tanıtamaz!
Laura danced gracefully.
- Laura incelikle dans etti.
- ince
- {s} brittle
- boynu kıldan ince olmak
- (deyim) surrender to fate
- boynu kıldan ince olmak
- (deyim) surrender to the verdict
- boynum kıldan ince
- (deyim) surrender to the verdict
- boynum kıldan ince
- (deyim) surrender to fate
- en ince ayrıntısına kadar, etraflıca
- thoroughly, thoroughly
- esirlerin ellerini bağladıkları ince kayı
- tied the hands of prisoners, their thin chute
- esnek, ince kauçuk veya kauçuklu şerit
- flexible, thin rubber or rubber band
- genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu
- usually woven from thin cotton towel
- gizli ya da ince alay
- confidential or irony
- ince
- (Muzik) High
The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
- Yükseğe tırmandıkça atmosfer incelir.
As we go up higher, the air becomes thinner.
- Biz yukarıya giderken hava incelir.
- ince
- fine of
- ince
- delicately
- ince
- a subtle
- ince
- thiner
- ince
- a thin
- ince bağırsak
- Small intestine
- ince bulgur
- fine bulgur
- ince düşünmek
- Think Thin
- ince fikirli
- small-minded
- ince inşaat
- interior phase/work of a construction
- ince kamış
- thin reed
- ince kesim
- thin sections
- ince perde
- Thin screen
- ince sac
- thin sheet
- ince talaş
- thin chips
- ince taneli
- fine grained
- ince yağan yağmur
- fine rain
- ince, yuvarlak kesilerek kızartılmış patates
- small, round cut fried potatoes
- sevimli yada ince duygulu
- cute or subtle emotional
- tırnak dibindeki ince, beyaz leke
- nail in the bottom thin, white spots
- aşırı ince
- precious
- boyunum kıldan ince
- (Konuşma Dili) I am ready to accept any decision./I am ready to comply with anything
- en ince ince yağan
- drizzliest
- halatı ince halatla sarmak
- marl
- iki kollu ince halat
- marline
- ince
- delicate, intricate
- ince
- slender, slim
- ince
- polite
It is polite of her to write me back at once.
- Bana hemen yanıt yazması inceliktir.
Japanese people in general are polite.
- Japonlar genellikle incedirler.
- ince
- thin; slim; slender; fine; delicate; courteous, refined, graceful, elegant; sensitive; slight; subtle;finely
- ince
- refined, subtle, graceful
- ince
- dainty
- ince
- sensitive, delicate
- ince
- tricksy
- ince
- sylphish
- ince
- subtile
- ince
- subtle
There are subtle differences between the two things.
- İki şey arasında ince farklar var.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
- ince
- slight
- ince
- attenuate
- ince
- scarious
- ince
- (kumaş) vaporous
- ince
- fine, in small pieces, small
- ince
- sylphy
- ince
- (espri) Attic
- ince
- precision
- ince
- whensoever
- ince
- whenever
- ince
- (iş) tricky
- ince
- keen
- ince
- sharp
- ince
- tenuous
- ince
- trickish
- ince
- sylphlike
- ince
- civilized
- ince
- fey
- ince
- diaphanous
- ince
- attic
- ince
- petite
- ince
- lank
- ince
- sylph
- ince
- gaunt
- ince
- scrannel
- ince
- eggshell
- ince
- tactful
- ince
- {s} urbane
- ince
- acute
- ince Ethernet
- thin Ethernet
- ince agregat
- fine aggregate
- ince altın
- gold foil
- ince bağırsak iltihabına ait
- enteric
- ince belli
- wasp waisted
- ince belli
- slender
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
- ince benekli kır renkte
- flea bitten
- ince bir tabaka ile kaplamak
- film
- ince boru
- minibore
- ince boru
- capillary
- ince buz kaplaması
- verglass
- ince buz tabakası
- cat ice
- ince büküm
- fine spinning
- ince dal
- vimen
- ince dal
- switch
- ince derili
- thin skinned
- ince dilimler halinde
- flaky
- ince doğramak
- mince
- ince döküm
- fine casting
- ince eleyip sık dokuma
- subtlety
- ince eleyip sık dokumak
- scrutinize
- ince eleyip sık dokumak
- refine
- ince eleyip sık dokumak
- pick over
- ince eleyip sık dokumak
- split
- ince eleyip sık dokumak
- be too particular
- ince eleyip sık dokumak
- niggle
- ince eleyip sık dokumak
- sift
- ince eleyip sık dokumak
- be too fussy
- ince eleyip sık dokuyan kimse
- refiner
- ince espri
- attic wit
- ince film
- thin film
- ince görüşlü
- quick, keen, sharp-witted
- ince hamur
- thin crust
- ince hastalık
- incehastalık
- ince ince
- subtly; imperceptibly
- ince ince
- flaked
- ince ince yarmak
- (kösele) skive
- ince ince çizmek
- hatch
- ince ipek
- ninon
- ince iş
- 1. delicate piece of workmanship. 2. work which demands both skill and delicacy. 3. delicate task, job which requires careful handling, job which requires finesse
- ince iş
- fine work