Definition of -i geçen in Turkish English dictionary
- -i geçen
- in excess of
- geçen
- last
We went to London last year.
- Geçen yıl Londra'ya gittik.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
- yerine geçen kimse
- surrogate
- adı geçen
- said
- bataklıktan geçen yol
- causeway
- geçen
- passing
The passing car splashed muddy water on me.
- Geçen araba bana çamurlu su sıçrattı.
Dan landed onto the roof of a passing van.
- Dan geçen bir kamyonetin çatısına indi.
- geçen
- past
I've had a lot on my mind these past few days.
- Geçen birkaç gündür aklımda çok şey var.
Freddy's been working the graveyard shift the past month, so he hasn't been able to see any of his friends who work normal hours.
- Freddy geçen ay mezarlıkta vardiyalı olarak çalışıyordu, bu yüzden normal saatlerde çalışan arkadaşlarından herhangi birini göremiyordu.
- alçak geçen süreç
- (Bilgisayar) lowpass process
- alçak geçen süreç
- (Bilgisayar,Teknik) low pass process
- ele geçen ücret
- (Ticaret) take-home pay
- geçen
- former
The other day I met my former neighbour in the city.
- Geçen gün kentte eski komşuma rastladım.
- geçen süre
- (Bilgisayar) elapsed
- geçen süre
- (Bilgisayar) time taken
- geçen süre
- time elapsed
- ismi geçen
- aforementioned
- ismi geçen
- aforesaid
- iç mekanda geçen (sahne)
- (Tiyatro) indoor
- konudan konuya geçen
- discursive
- yerine geçen
- (Bilgisayar) substitution
- yerine geçen
- (Gıda) substitute
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen
- successor
- yüksek geçen süreç
- (Bilgisayar) highpass process
- yüksek geçen süreç
- (Bilgisayar,Teknik) high pass process
- adı geçen
- mentioned, abovementioned = yukarıda adı geçen
- adı geçen
- mentioned
- içinden damar, sinir veya bir sıvı geçen yol
- within blood vessels, nerves, or a liquid overpass
- Eski ahitte geçen ikinci derecedeki peygamber
- Hosea
- Hazreti ısa'nın matta ıncilinde geçen sözleri
- the Beatitudes
- adı geçen
- present
- adı geçen
- aforementioned
- adı geçen
- aforenamed
- adı geçen
- above-mentioned, aforementioned, aforesaid
- adı geçen
- aforesaid
- altından geçen su ile çalışan
- undershot
- aslının yerine geçen şey
- ersatz
- bahisi geçen
- the aforementioned, the aforesaid
- bahsi geçen
- aforementioned
- bant geçen süreç
- (Bilgisayar) bandpass process
- bant-geçen süreç
- (Bilgisayar) band-pass process
- başka sözcüğün yerine geçen sözcük
- substitute
- birbirine geçen
- engaging
- birbirine geçen
- imbricative
- boşa geçen
- idle
- daha geçen hafta
- as recently as last week
- dalga geçen
- giber
- delip geçen
- piercing
- delip geçen gözler
- gimlet eyes
- ele geçen şans
- (deyim) a fair crack of the whip
- frengi benzeri cinsel ilişki yoluyla geçen bulaşıcı bir hast
- frambesia
- gelen geçen
- those who pass by, passersby
- gelen geçen
- passerby
- gelip geçen kimse
- passer-by
- geçen
- other
I lost my camera the other day.
- Geçen gün kameramı kaybettim.
She bought a new house the other day.
- O, geçen gün yeni bir ev satın aldı.
- geçen
- transitive
- geçen
- last, past
- geçen
- in excess of
- geçen
- yester
I moved to a new house last week, and I studied in the library yesterday.
- Geçen hafta yeni bir eve taşındım ve dün kütüphanede ders çalıştım.
What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.
- Dün söylediği geçen hafta söylediğiyle birbirini tutmuyor.
- geçen
- late
Spring has come later this year compared with last year.
- Geçen yılla karşılaştırıldığında bahar bu yıl geç geldi.
Kelly's latest book appeared last week.
- Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.
- geçen
- hereinabove
- geçen akşam
- the other night
- geçen ay
- last month
- geçen ay
- ultimo
- geçen cuma
- last Friday
- geçen dönem
- last semester
Tom failed French last semester.
- Tom geçen dönem Fransızcadan başarısız oldu.
- geçen gün
- the other day
This is the same pencil that I lost the other day.
- Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.
This is the car I spoke of the other day.
- Geçen gün bahsettiğim araba bu.
- geçen hafta
- last week
There were six people at the concert last week.
- Geçen hafta konserde altı kişi vardı.
My brother sent me a letter last week.
- Erkek kardeşim geçen hafta bana bir mektup gönderdi.
- geçen hafta bugün
- this day last week
- geçen hafta dün
- yesterday week
- geçen hafta sonu
- last weekend
- geçen kimse
- passer-by
- geçen sefer
- last time
- geçen sene
- yester year
- geçen yıl
- last year
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
The Japanese economy grew by 4% last year.
- Japon ekonomisi geçen yıl %4 büyüdü.
- geçen yılki
- last year's
- her geçen gün
- daily
- her geçen yıl
- year after year
- hızla geçen
- flying
- isimi geçen
- previously mentioned, aforementioned
- ismi geçen
- aforesaid, aforementioned
- iç içe geçen
- telescopic
- iç içe geçen şeyler
- nest
- içme suyu ile geçen
- waterborne
- kalabalıkta çırılçıplak koşarak geçen kimse
- streaker
- kuran'da geçen
- Koranic
- kutsal kitapta geçen
- canonical
- para yerine geçen belge
- cash voucher
- sayı sınırını geçen
- transfinite
- soydan geçen özellik
- heredity
- sözü geçen
- ditto
- sözü geçen kişi
- big noise
- sözü geçen the aforementioned, the aforesaid
- (person, thing)
- sırayı bozup öne geçen kimse
- queue jumper
- tahmini geçen toplam zaman
- (Havacılık) total estimated elapsed time
- tahta hile ile geçen kimse
- usurper
- uçuşa geçen
- outbound
- yemin yerine geçen söz
- affirmation
- yerine geçen
- pro
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen kimse
- supply
- yerine geçen kimse
- substitute
- yerine geçen kimse
- incomer
- yerine geçen kimse
- replacement
- yol geçen arazi parçası
- right of way
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- elevated
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- el
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- elevated railroad
- yukarda geçen
- above, aforesaid
- yukarıda adı geçen
- above mentioned
- yukarıda geçen
- supra
- yukarıda geçen
- above, aforesaid
- yukarıdan geçen
- overhead
Tom could hear helicopters overhead.
- Tom yukarıdan geçen helikopterleri duyabiliyordu.
Tom heard a helicopter overhead.
- Tom yukarıdan geçen bir helikopter duydu.
- yukarıdan geçen yol
- overpass
- çabuk geçen
- fleeting
- çabuk geçen
- fugitive
- çabuk geçen
- swift
- çok yakın geçen
- point blank