Definition of -i geçen in Turkish English dictionary
- -i geçen
- in excess of
- geçen
- last
We went to London last year.
- Geçen yıl Londra'ya gittik.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
- yerine geçen kimse
- surrogate
- adı geçen
- said
- bataklıktan geçen yol
- causeway
- geçen
- passing
They were rescued by a passing ship.
- Geçen bir gemi tarafından kurtarıldılar.
He was picked up by a passing ship.
- Geçen bir gemi tarafından rastgele bulundu.
- geçen
- past
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
Tom wondered what Mary would say if she knew he had spent the past week in Boston with Alice.
- Mary, onun geçen haftayı Alice ile Boston'da geçirdiğini bilseydi Tom Mary'nin ne söyleyeceğini merak ediyordu.
- alçak geçen süreç
- (Bilgisayar) lowpass process
- alçak geçen süreç
- (Bilgisayar,Teknik) low pass process
- ele geçen ücret
- (Ticaret) take-home pay
- geçen
- former
The other day I met my former neighbour in the city.
- Geçen gün kentte eski komşuma rastladım.
- geçen süre
- (Bilgisayar) elapsed
- geçen süre
- (Bilgisayar) time taken
- geçen süre
- time elapsed
- ismi geçen
- aforementioned
- ismi geçen
- aforesaid
- iç mekanda geçen (sahne)
- (Tiyatro) indoor
- konudan konuya geçen
- discursive
- yerine geçen
- (Bilgisayar) substitution
- yerine geçen
- (Gıda) substitute
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen
- successor
- yüksek geçen süreç
- (Bilgisayar) highpass process
- yüksek geçen süreç
- (Bilgisayar,Teknik) high pass process
- adı geçen
- mentioned, abovementioned = yukarıda adı geçen
- adı geçen
- mentioned
- içinden damar, sinir veya bir sıvı geçen yol
- within blood vessels, nerves, or a liquid overpass
- Eski ahitte geçen ikinci derecedeki peygamber
- Hosea
- Hazreti ısa'nın matta ıncilinde geçen sözleri
- the Beatitudes
- adı geçen
- present
- adı geçen
- aforementioned
- adı geçen
- aforenamed
- adı geçen
- above-mentioned, aforementioned, aforesaid
- adı geçen
- aforesaid
- altından geçen su ile çalışan
- undershot
- aslının yerine geçen şey
- ersatz
- bahisi geçen
- the aforementioned, the aforesaid
- bahsi geçen
- aforementioned
- bant geçen süreç
- (Bilgisayar) bandpass process
- bant-geçen süreç
- (Bilgisayar) band-pass process
- başka sözcüğün yerine geçen sözcük
- substitute
- birbirine geçen
- engaging
- birbirine geçen
- imbricative
- boşa geçen
- idle
- daha geçen hafta
- as recently as last week
- dalga geçen
- giber
- delip geçen
- piercing
- delip geçen gözler
- gimlet eyes
- ele geçen şans
- (deyim) a fair crack of the whip
- frengi benzeri cinsel ilişki yoluyla geçen bulaşıcı bir hast
- frambesia
- gelen geçen
- those who pass by, passersby
- gelen geçen
- passerby
- gelip geçen kimse
- passer-by
- geçen
- other
He is the boy of whom we spoke the other day.
- O, geçen gün konuştuğumuz çocuktur.
This is the car I spoke of the other day.
- Geçen gün bahsettiğim araba bu.
- geçen
- transitive
- geçen
- last, past
- geçen
- in excess of
- geçen
- yester
What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.
- Onun dün söylediği geçen hafta söylediği ile birbirini tutmuyor.
What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.
- Dün söylediği geçen hafta söylediğiyle birbirini tutmuyor.
- geçen
- late
You shouldn't get married. It's too late. We got married in Vegas last week.
- Evlenmemelisin. Çok geç. Biz geçen hafta Vegas'ta evlendik.
Tom worked late last night.
- Tom geçen gece geç saatlere kadar çalıştı.
- geçen
- hereinabove
- geçen akşam
- the other night
- geçen ay
- last month
- geçen ay
- ultimo
- geçen cuma
- last Friday
- geçen dönem
- last semester
Tom failed French last semester.
- Tom geçen dönem Fransızcadan başarısız oldu.
- geçen gün
- the other day
This is the same pencil that I lost the other day.
- Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.
He is the boy of whom we spoke the other day.
- O, geçen gün konuştuğumuz çocuktur.
- geçen hafta
- last week
Tom quit his job last week.
- Tom geçen hafta işini bıraktı.
My brother sent me a letter last week.
- Erkek kardeşim geçen hafta bana bir mektup gönderdi.
- geçen hafta bugün
- this day last week
- geçen hafta dün
- yesterday week
- geçen hafta sonu
- last weekend
- geçen kimse
- passer-by
- geçen sefer
- last time
- geçen sene
- yester year
- geçen yıl
- last year
The Japanese economy grew by 4% last year.
- Japon ekonomisi geçen yıl %4 büyüdü.
Was Ms. Kato your teacher last year?
- Geçen yıl Bayan Kato sizin öğretmeniniz miydi?
- geçen yılki
- last year's
- her geçen gün
- daily
- her geçen yıl
- year after year
- hızla geçen
- flying
- isimi geçen
- previously mentioned, aforementioned
- ismi geçen
- aforesaid, aforementioned
- iç içe geçen
- telescopic
- iç içe geçen şeyler
- nest
- içme suyu ile geçen
- waterborne
- kalabalıkta çırılçıplak koşarak geçen kimse
- streaker
- kuran'da geçen
- Koranic
- kutsal kitapta geçen
- canonical
- para yerine geçen belge
- cash voucher
- sayı sınırını geçen
- transfinite
- soydan geçen özellik
- heredity
- sözü geçen
- ditto
- sözü geçen kişi
- big noise
- sözü geçen the aforementioned, the aforesaid
- (person, thing)
- sırayı bozup öne geçen kimse
- queue jumper
- tahmini geçen toplam zaman
- (Havacılık) total estimated elapsed time
- tahta hile ile geçen kimse
- usurper
- uçuşa geçen
- outbound
- yemin yerine geçen söz
- affirmation
- yerine geçen
- pro
The teacher who substituted for professor Rosa is from Argentina.
- Profesör Rosa'nın yerine geçen öğretmen Arjantinlidir.
- yerine geçen kimse
- supply
- yerine geçen kimse
- substitute
- yerine geçen kimse
- incomer
- yerine geçen kimse
- replacement
- yol geçen arazi parçası
- right of way
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- elevated
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- el
- yol üzerindeki köprüden geçen demiryolu
- elevated railroad
- yukarda geçen
- above, aforesaid
- yukarıda adı geçen
- above mentioned
- yukarıda geçen
- supra
- yukarıda geçen
- above, aforesaid
- yukarıdan geçen
- overhead
Tom heard a helicopter overhead.
- Tom yukarıdan geçen bir helikopter duydu.
Tom could hear helicopters overhead.
- Tom yukarıdan geçen helikopterleri duyabiliyordu.
- yukarıdan geçen yol
- overpass
- çabuk geçen
- fleeting
- çabuk geçen
- fugitive
- çabuk geçen
- swift
- çok yakın geçen
- point blank