-e oturmak

listen to the pronunciation of -e oturmak
Turkish - English

Definition of -e oturmak in Turkish English dictionary

-e oturmak
settle
-e oturmak
install o.s. in/on
oturmak
sit

I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit. - Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.

Where do you want to sit? - Nerede oturmak istiyorsun?

oturmak
sit down

Tom wanted to sit down for a few seconds. - Tom, birkaç saniye için oturmak istedi.

We are about to sit down to dinner. - Akşam yemeğine oturmak üzereyiz.

karaya oturmak
run aground
oturmak
fit
daha fazla oturmak
outsit
karaya oturmak
strand
oturmak
occupy
oturmak
reside

She resides in New York. - O, New York'ta oturmaktadır.

oturmak
to sit; to sit down; to squat; to live, to reside, to inhabit, to occupy, to dwell; to fit well; (bina) to settle, to sink
-de oturmak
dwell in
-de oturmak
occupy
diken üstünde oturmak
be on tenterhooks
nikah masasına oturmak
wed
nikah masasına oturmak
marry
oturmak
live in
oturmak
dwell
oturmak
populate
oturmak
squat
oturmak
rest

In the U.S., you have the option, when you enter a restaurant, to sit in the smoking or non-smoking section. - ABD'de bir restorana girerken seçeneğin vardır, sigara içilen ya da sigara içilmeyen yerde oturmak.

All we want to do is sit down and rest. - Bütün yapmak istediğimiz oturmak ve dinlenmek.

oturmak
flow
oturmak
sink
oturmak
(Havacılık) established
oturmak
sitting

I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours. - Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.

My legs ache from sitting on tatami. - Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.

oturmak
fit well
oturmak
subside
oturmak
abide
oturmak
bide
oturmak laf
fall
rahat bir şekilde oturmak
settle down
yerine oturmak
sit down
yerli yerine oturmak
(deyim) fall into place
cuk diye oturmak
(deyim) Fit/fill the bill
cuk oturmak
(deyim) Fit/fill the bill
masaya oturmak
Take your seat
oturmak
locate
çöküp oturmak
To sit down
ata biner gibi oturmak
stride
ata biner gibi oturmak
straddle
ata iyi oturmak
keep one's seat
ata iyi oturmak
be a good seat on a horse
ağır ağır oturmak
plonk oneself down
ağır oturmak
to behave with dignity
bağdaş kurup oturmak
squat down
bedava oturmak
have free quarters
birlikte oturmak
stay with
birlikte oturmak
room together
boş boş oturmak
twiddle one's thumbs
boş oturmak
a) to be unemployed b) to have no work to do
boş oturmak
1. to be without a job, be unemployed. 2. not to have work to do, be without work
dibe oturmak
settle
dik oturmak
sit up

Tom struggled to sit up. - Tom dik oturmak için çabaladı.

diken üstünde oturmak
to be on tender hooks
diken üstünde oturmak
sit on thorns
diken üstünde oturmak/olmak
to be on tenterhooks
diz dize oturmak
to sit close together
doğru oturmak
to sit still, sit properly
doğrularak oturmak
sit up
dışarıda oturmak
sit out

I don't like to sit outside. - Ben dışarıda oturmaktan hoşlanmıyorum.

evde oturmak
keep within doors
evde oturmak
stay at home
evde rahatsız bir biçimde oturmak
picnic
eğreti oturmak
to sit on the edge of something (as if about to get up)
eğri oturmak
slouch along
fermaya oturmak
to come to a point, to make a point
gemisi şapa oturmak
to undergo irreparable loss in business
geri oturmak
reseat
guguk gibi kalmak/oturmak
to live alone, be alone
göt üstü oturmak
to be left speechless in a dispute
hokka gibi oturmak
(for an article of clothing) to fit (someone) perfectly, be a perfect fit
igne üstünde oturmak
to be on tenterhooks
içine oturmak
sting
iğne üstünde oturmak
to be on pins and needles, be on tenterhooks
iğreti oturmak
to sit on the edge of something (as if about to get up)
kalıp gibi oturmak
to fit like a glove, to fit perfectly
kan oturmak
to have a subcutaneous hemorrhage
karaya oturmak
pile up
karaya oturmak
to run ashore, to run aground, to ground, to strand, to be stranded
karaya oturmak
be aground
karaya oturmak
run ashore
karaya oturmak
be stranded
karaya oturmak
take ground
karaya oturmak
shipwreck
kira evinde/ ile oturmak
to live in a rented flat/house
kira ödemeden oturmak
have free quarters
kirada oturmak
to live in a rented flat/house
kucakına oturmak
to sit on (someone's) lap
kuluçkaya oturmak/yatmak
(for a hen bird) to start to set or brood; to brood, set, incubate
külçe gibi oturmak
to flop down, plop down, plunk oneself down (because of great fatigue)
kıç üstü oturmak
(Konuşma Dili) 1. to fall smack on one's rear end. 2. to sit twiddling one's thumbs (having decided to give up a struggle)
mideye oturmak
to lie heavy on the stomach
mideye oturmak
(for food) to sit heavily on one's stomach
mideye oturmak
lie
misafir gibi oturmak
1. to sit stiffly on the edge of one's chair. 2. to act as if a place is only one's temporary home. 3. (for someone) not to turn a hand, not to do any work
nerede oturmak istersiniz
Where would you like to sit
oturmak
perch
oturmak
lodge
oturmak
settle
oturmak
to sit down (on), sit (upon)
oturmak
set
oturmak
(lâf) fall
oturmak
indwell
oturmak
sit on

This chair is really comfortable to sit on. - Bu sandalye oturmak için gerçekten rahat.

The one whose butt got burned has to sit on the blisters. - Poposu yanan kişi kabarcıkların üstünde oturmak zorundadır.

oturmak
seat oneself
oturmak
(for something) to catch on, take root, become popular, be accepted
oturmak
(for a ship) to run aground. oturduğu dalı kesmek to cut off the very branch one is sitting on, cut the ground from under one's own feet. oturmaya gitmek to go to see (someone), go to visit (someone). oturup kalkmak to act on, follow (someone's advice)
oturmak
be seated

Would you like to be seated? - Oturmak ister misiniz?

oturmak
stable
oturmak
dwell in
oturmak
(for something) to fit on (something); /üstüne/ (for a garment) to fit (someone)
oturmak
tenant
oturmak
(for a building, wall, pavement, earth) to settle, subside; (for particles suspended in a liquid) to settle
oturmak
sit oneself
oturmak
(Konuşma Dili) to cost: Bana pahalıya oturdu. It cost me a lot
oturmak
room

I really don't want to sit in that room. - O odada gerçekten oturmak istemiyorum.

oturmak
(for someone) to take up (a post, an appointment): Bakan makamına oturdu. The minister has taken up his post
oturmak
live

I'm awfully glad you've come to live at Green Gables. - Oturmak için Green Gables'a gelmenize son derece sevindim.

He is looking for a place to live. - Oturmak için bir yer arıyor.

oturmak
park oneself
oturmak
inhabit
oturmak
take a seat

I would like to take a seat over there. - Ben orada oturmak istiyorum.

oturmak
hang out
oturmak
to live or dwell in (a place); to live with (someone)
oturmak
gear
oturmak (sandalye vb)
have a seat
pahalıya oturmak
to cost very much
pat diye oturmak
plump
rayına oturmak
to stay on the rails
sağlam oturmak
sit tight
sofraya oturmak
to sit down to a meal
sonuna kadar oturmak
sit out
sıkış tepiş oturmak
sit sandwich
sıkışık oturmak
sit sandwich
sığa oturmak
(for a ship) to run aground
tahta oturmak
to ascend the throne
tahta oturmak
ascend the throne
tahta çıkmak/geçmek/oturmak
to ascend the throne
tam oturmak
suit smb. to a T
tam oturmak
sit
tam oturmak
to fit like a glove
tam yerine oturmak
click into place
tandır başında oturmak
to sit around a tendour
tekrar oturmak
reseat
tembelce oturmak
loll
tongaya basmak/düşmek/oturmak
to be tricked, be conned, be taken in
tuzluya mal olmak/oturmak/patlamak
to cost (someone) a bundle
uslu durmak/oturmak
to sit still, keep quiet
uzun oturmak
colloq . to sprawl, sit with one's legs outstretched
yayılarak oturmak
sprawl
yerine oturmak
to sit down
yönetici koltuğuna oturmak
(deyim) take the chair
yörüngesine oturmak
1. (for a satellite) to go into orbit. 2. (for something) to start to go well
yüreğine oturmak
1. to plunge (someone) into deep sadness. 2. to affect one deeply, work its way into one
üstüne oturmak
to appropriate, to pocket
üstüne oturmak
appropriate
üzerine oturmak
sit on
şapa oturmak
to get in a quandary, get in a pickle
şapa oturmak
to be up a gum tree
Turkish - Turkish

Definition of -e oturmak in Turkish Turkish dictionary

oturmak
Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak: "Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı."- M. Ş. Esendal
oturmak
Belli bir yörüngede dönmeye başlamak
oturmak
Biriyle beraber yaşamak: "O günden beri, enişte beyle oturuyorum."- S. M. Alus
oturmak
Çökmek, aşağı inmek
oturmak
Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek
oturmak
Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak
oturmak
Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak
oturmak
Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek
oturmak
Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak
oturmak
Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak
oturmak
Uygun gelmek
oturmak
Mal olmak
oturmak
Yer almak, geçmek
oturmak
Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak: "Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir."- Y. Z. Ortaç
oturmak
Oturursunuz ve başından kalkamazsınız."- T. Dursun K. Uygun gelmek: "Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti."- T. Buğra
oturmak
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek: "Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu."- S. F. Abasıyanık
oturmak
Dibe çökmek, dipte toplanmak
oturmak
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
oturmak
Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek
oturmak
Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak
oturmak
Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak: "Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür
oturmak
Biriyle beraber yaşamak
oturmak
Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek: "Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar."- B. Felek
-e oturmak
Favorites