Definition of -e karşı in Turkish English dictionary
- -e karşı
- versus
- -e karşı
- {e} toward
- -e karşı
- with
- -e karşı
- for
- -e karşı
- counter to
- -e karşı
- against
- -e karşı
- to
- -e karşı
- towards
- -e karşı
- opposite to
- karşı koymak
- withstand
- karşı
- against
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
I am against this project.
- Ben bu projeye karşıyım.
- karşı koymak
- resist
Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.
- Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.
They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
- Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
- karşı gelme
- objection
- karşı
- versus
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
- -e karşı önlem almak
- guard against
- karşı olan
- opposite
- her ihtimale karşı
- keeping every possibility in mind; just in case
- her ihtimale karşı
- just in case
- karşı koyamamak
- succumb
- karşı gelen
- defiant
- e karşı
- towards
- kanuna karşı gelen
- lawbreaking
- kanuna karşı gelmek
- to break the law
- karşı
- opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
- karşı
- opposite
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
His house is on the opposite side of the street.
- Onu evi caddenin karşı tarafında.
- karşı
- counter
The policeman discovered counterevidence.
- Polis karşı delili keşfetti.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
- karşı gelmek
- defy
- karşı ilerlemek
- stem
- karşı karşıya gelmek
- face
- karşı karşıya gelmek
- to come face to face, to come across, to meet, to face
- karşı konulamaz
- irresistible
I find him irresistible.
- Onu karşı konulamaz buluyorum.
I find them irresistible.
- Onları karşı konulamaz buluyorum.
- karşı koyamamak
- yield
- karşı koyma
- defiance
- karşı koymak
- stand up to
- karşı koymak
- fight back
We won't hesitate to fight back.
- Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
You've got to fight back.
- Karşı koymak zorundasın.
- karşı koymak
- confront
Someone has to confront him.
- Biri ona karşı koymak zorunda.
Someone has to confront them.
- Biri onlara karşı koymak zorunda.
- karşı olarak
- contra
- karşı olmak
- be opposed to
- cesaretle karşı koymak
- brave
- (karşı cinsi) götürmek
- (Argo) get laid
- (karşı cinsi) götürmek
- (Argo) make out
- bire karşı on
- ten to one
- eve sabaha karşı gelmek
- come home with the milk
- karşı önlem
- counter measure
- karşı örnek
- counter example
- karşı örnek
- (Bilgisayar,Teknik) counterexample
- karşı-bellek
- counter-memory
- life karşı ilgi
- (Tekstil) fiber affinity
- karşı taraf
- opponent
- ayıba karşı tekeffül
- (Kanun) warranty against defects
- bire karşı bir
- a one-to-face
- buna karşı
- against it
- e karşı
- in spite of
kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.
- etkisini aldığı şeye, karşı etkide bulunmak
- take effect on what the opposite effect has been
- karara karşı gelmek
- to object to verdict : gayrı resmi sonucu protesto etmekto appeal : temyiz etmek (hukuk)
- karısına karşı çok zâlim olan koca
- The husband was very cruel to his wife
- karşı ağırlık kulesi
- (İnşaat) Counterweight tower
- karşı durma
- oppose
- karşı koymaya hazırlanmak
- be prepared to resist
- karşı ödemeli
- (Telekom) collect call
- kesmek (karşı cinsi)
- sheep's-eyes
- kesmek (karşı cinsi)
- come-up-and-see-me-sometime-look
- kesmek (karşı cinsi)
- get-the-eye
- kesmek (karşı cinsi)
- pash-eye
- kesmek (karşı cinsi)
- googly-eyes
- kesmek (karşı cinsi)
- mash-eye
- sabaha karşı
- morning face
- (hatlarda ve bilgisayar sistemlerinde) kilitlenmeye karşı güvenli muhabere; müşt
- (Askeri) jam-resistant secure communications; joint rescue sub-center
- Askeri Mahkemeler Talimnamesi; askeri tasnif talimnamesi; mayın karşı tedbirleri
- (Askeri) Manual for Courts-Martial; military classification manual; mine countermeasures
- Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşme
- (Hukuk) United Nations Convention on the Elimination of All of Forms Discrimination Against Women
- KK İstihbarata Karşı Koyma Merkezi
- (Askeri) Army Counterintelligence Center
- Koalisyon İstihbarat Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Beşeri İstihbarat Kar
- (Askeri) coalition Intelligence Directorate counterintelligence and human intelligence staff element
- Müşterek Karşı İstihbarat Dairesi
- (Askeri) Joint Counterintelligence Office
- Müşterek Karşı İstihbarat Destek Şubesi
- (Askeri) Joint Counterintelligence Support Branch
- Müşterek Özel Teknoloji Karşı Tedbirleri Programı Ofisi
- (Askeri) Joint Program Office for Special Technology Countermeasures
- akustik harp karşı tedbirleri
- (Askeri) acoustic warfare countermeasures
- akustik harp mukabil karşı tedbirleri
- (Askeri) acoustic warfare counter-countermeasures
- akıntıya karşı
- upstream
- akıntıya karşı
- upriver
- akıntıya karşı ilerlemek
- stem the current
- akıntıya karşı kürek çekmek
- to row against the tide
- anglikan kilisesine karşı hristiyan
- dissenter
- anglikan kilisesine karşı olma
- dissent
- aside karşı dayanıklı
- (Kimya) acidproof
- aside karşı dirençli
- (Askeri) resistance to acid attack
- askerliğe karşı kimse
- conchy
- ayaklanmaya karşı koyma, karşı isyan
- (Askeri) counterinsurgency
- açıkça karşı gelmek
- flaunt
- barışa karşı suçlar
- (Hukuk) crimes against peace
- birine karşı birlik olmak
- gang up on
- birine karşı sorumlu olmak
- be answerable to smb. for smb
- cesurca karşı koymak
- outbrave
- deniz tutmasına karşı dayanıklılık
- sealegs
- denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
- corvette
- denizaltıya karşı muharebe (denizaltı savunma harbi) ; ortalama yüzey rüzgarı
- (Askeri) antisubmarine warfare; average surface wind
- denizaltıya karşı muharebe komutanı
- (Askeri) antisubmarine warfare commander
- denize karşı seyretmek
- thrash
- dine karşı olan
- irreligionist
- dine karşı olma
- adiaphorism
- dosta düşmana karşı
- in front of everybody
- dosta düşmana karşı
- 1. in order to save face. 2. in front of everybody; in the eyes of everybody
- düzene karşı
- heterodox
- e karşı
- toward
- ele güne karşı
- openly
- ele güne karşı
- in view of everyone
- ele güne karşı
- in the eyes of everybody
- ele güne karşı
- 1. in front of everybody; in the eyes of everybody. 2. in order to save face
- elektronik saldırı (eski adıyla Elektronik Karşı Tedbirler (ECM)); acil faaliyet
- (Askeri) electronic attack (previously ECM); emergency action; executive agent; executive assistant
- enflasyon karşı para arzını azaltma
- disinflation
- enflasyona karşı alınan önlemler
- deflation
- etkin karşı önlem
- active countermeasure
- etkin karşı önlem
- (Bilgisayar) active countermeasures
- evliliğe karşı kimse
- misogamist
- eşit güçle karşı koymak
- counterbalance
- eşit kuvvetle karşı koymak
- equipoise
- eşit kuvvetle karşı koymak
- countervail
- eşit kuvvetle karşı koymak
- counterpoise
- fırtınaya karşı koymak
- weather a storm
- geleneklere karşı çıkan kimse
- iconoclast
- geleneklere karşı çıkma
- iconoclasm
- gemiye karşı füze savunması
- (Askeri) antiship missile defense
- gemiyi manyetik mayınlara karşı donatmak
- degauss
- gerçekle karşı karşıya gelme
- a rude awakening
- göz kamaşmasına karşı
- antidazzle
- güneşe karşı işemek
- to behave rudely to a kind person; to scorn something good through ignorance
- güvenlik karşı tedbiri
- (Askeri) security countermeasure
- hakem kararına karşı itiraz
- (Kanun) impeachment of award
- haksızlığa karşı yapılan miting
- indignation meeting
- hastaya karşı tutum
- bedside manner
- hava indirme mayın karşı tedbirler görevi
- (Askeri) airborne mine countermeasures
- hayatın güzelliklerine karşı çıkan felsefeci
- cynic
- her ihtimale karşı
- wisely
- herhangi bir ilaca karşı alerjim yok
- I'm not allergic to any drugs
- herkese karşı
- (Hukuk) erga omnes
- hileye karşı mücadele
- (Hukuk) anti-fraud capacity
- imparatorluğa karşı olan çok ulusçu bir doktrin
- Cobdenism
- inançlara karşı
- heterodox
- insanlığa karşı suçlar
- (Hukuk) crimes against humanity
- isteğine karşı gelmek
- cross smb.'s path
- içkiye karşı olma
- teetotalism
- işkenceye karşı sözleşme
- (Hukuk) convention on torture
- kanuna karşı gelme
- outlawry
- kardeşine karşı
- fratricidal
- karıştırmaya karşı
- (Askeri) anti-jam
- karıştırmaya karşı kontrol modemi
- (Askeri) anti-jam control modem
- karıştırmaya karşı koyma
- (Askeri) anti-spoofing
- karşı
- anti
Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar.
- Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
- karşı
- toward, to, for
- karşı
- against, as a cure for, as a countermeasure to
- karşı
- towards
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
- Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
- karşı
- against, contrary to
- karşı
- con
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
- karşı
- toward
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
- karşı
- contrary
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
- karşı
- discordant
- karşı
- athwart
- karşı
- contra
Never contradict your elders.
- Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
- karşı
- gainst
- karşı
- facing, in the direction of, toward
- karşı
- for
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- karşı
- counter-, anti-
- karşı
- opposing
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
- Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
- karşı
- facing
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
- karşı
- opponent
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
- karşı
- opposed
We opposed his plan to build a new road.
- Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
- karşı
- before
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
I think I've met you before.
- Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
- karşı
- repugnant
- karşı
- facing, opposite
- karşı akım
- countermotion
- karşı akın
- counterattack
- karşı akış
- counterflow
- karşı atak
- counterattack
- karşı atak yapmak
- riposte
- karşı atak yapmak
- counter
- karşı ateş
- counterfire
- karşı ağırlık
- counterpoise, counterweight
- karşı ağırlık
- counterweight
- karşı basınç
- back pressure
- karşı casusluk
- counterespionage
- karşı casusluk
- counterintelligence
- karşı cins
- opposite sex
- karşı cins gibi giyinen ve davranan kimse
- transvestite
- karşı cins gibi giyinme ve davranma
- transvestism
- karşı cinse ait
- heterosexual
- karşı cinse ilgi duyan
- straight
- karşı cinse ilgi duyan kimse
- heterosexual
- karşı cinse ilgi duyan kimse
- hetero
- karşı cinse özenen kimse
- transvestite
- karşı cinse özenme
- transvestism
- karşı dava
- counterclaim
- karşı dava
- cross action
- karşı dava açmak
- set off
- karşı dava açmak
- counterclaim
- karşı denge
- counter balance
- karşı devrim
- counterrevolution
- karşı duran
- opponent
- karşı durmak
- to resist, oppose
- karşı duyarlı olmak
- be liable to
- karşı emir
- counterorder
- karşı entrika
- counterplot
- karşı etki yapmak
- react
- karşı eşit kuvvet
- equipoise
- karşı gelen kimse
- dissident
- karşı gelme
- defiance
- karşı gelme
- infringement
- karşı gelme
- kick
- karşı gelme
- contravention
- karşı gelme
- protest
- karşı gelme
- resistance
- karşı gelme
- noncompliance
- karşı gelme eğilimi
- negativism
- karşı gelmek
- bridle
- karşı gelmek
- cut across
- karşı gelmek
- argue
- karşı gelmek
- go against
- karşı gelmek
- buck
- karşı gelmek
- oppose
- karşı gelmek
- transgress
- karşı gelmek
- to defy; to oppose openly
- karşı gelmek
- controvert