Definition of -e hazır in Turkish English dictionary
- -e hazır
- in the mood for
- hazır
- prepared
She prepared the meal in a very short time.
- O, çok kısa bir sürede yemeği hazırladı.
Tom was well prepared for the exam.
- Tom sınav için iyi hazırlandı.
- hazır olma
- (Hukuk) readiness
It is correct to say that psychological readiness is important in this therapy.
- Bu terapide, psikolojik olarak hazır olmanın gerekliliğini söylemek doğru olur.
- hazır
- ready
I am always ready to help you.
- Ben her zaman sana yardım etmeye hazırım.
The meat's not ready yet.
- Et henüz hazır değil.
- hazır bulunmak
- attend
- hazır giyim
- readymade
- hazır olmak
- await
- hazır yemek
- convenience food
- spor yapmaya hazır
- fit
- hazır duruma getirmek
- cock
- (giysi) hazır
- ready-made
- dünden hazır/razı
- eager
- hazır
- ripe
- spor yapmaya hazır olma
- fitness
- elde hazır tutmak
- keep ready
- elde hazır tutmak
- hold ready
- erişimine hazır olan
- ready access
- hali hazır
- already
- hazır beton
- (İnşaat) Ready-mixed concrete
- hazır giyim
- Ready-to-wear
- hazır giyim
- Confection, ready-made clothing
- hazır kıta
- (Askeri) Ready force
- hazır ol!
- be ready!
- hazır olmak
- to get ready
We have to get ready for Tom's visit.
- Tom'un ziyareti için hazır olmak zorundayız.
- hazır yiyecekler
- ready made food
- kahvaltı hazır
- breakfast is served
- kahvaltı hazır
- breakfast is ready
- servise hazır
- ready-to-serve
yemek servise hazır.
- servise hazır
- is served
dinner is served. desert is served.
- Atlantik Hazır Deniz Kuvveti
- (Askeri) Standing Naval Forces, Atlantic (NATO)
- Hazır ol
- Attention!, Shun!
- Tek Er Hazır Kıta; birleştirilmiş hazırlıklılık raporu
- (Askeri) Individual Ready Reserve; integrated readiness report
- ameliyata hazır
- ripe
- amfibi hazır grup
- (Askeri) amphibious ready group
- arabam hazır olunca beni arar mısınız
- Will you call me when the car is ready
- ateşe hazır
- at full cock
- atışa hazır
- at the ready
- baskıya hazır
- in type
- baskıya hazır hale getirme
- redaction
- bütün üyelerin hazır bulunduğu
- plenary
- dağıtıma hazır değil
- (Askeri) not ready for issue
- dikmeye hazır fidan
- bedding plant
- duruşmada hazır bulunmamak
- (Hukuk) failure to appear in court
- emre hazır
- on call
- emre hazır
- at one's order
- emre hazır bulundurmak
- hold at the disposal
- emre hazır değer
- (Ticaret) liquid asset
- emre hazır para
- (Ticaret) spot cash
- emre hazır tutmak
- (Ticaret) hold at disposal
- eğirmeye hazır hale getirmek
- slub
- eğirmeye hazır yün
- slub
- fotoğraflar ne zaman hazır olur
- When will the photos be ready
- fırtınaya hazır olmak
- look out for squalls
- fırına vermeye hazır
- ovenready
- gelişmeye hazır
- ripe for development
- geçici hazır
- (Bilgisayar) suspended ready
- gitmeye hazır
- booted and spurred
- hazır
- available
We can do nothing but wait for a while until the seats are available.
- Koltuklar hazır oluncaya kadar bir süre beklemekten başka bir şey yapamayız.
Lunch will be available.
- Öğle yemeği hazır olacak.
- hazır
- in train
- hazır
- quick
Dan fixed a quick meal for Linda.
- Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.
You must get ready quickly.
- Çabucak hazırlanmalısın.
- hazır
- forward
- hazır
- ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
- hazır
- on hand
Tom is never on hand when I want him.
- Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.
- hazır
- operational
The plane is now operational.
- Uçak artık kullanıma hazırdır.
- hazır
- on one's mettle
- hazır
- on tap
- hazır
- now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
- hazır
- stand by
Stand by for instructions.
- Talimatlar için hazır bekleyin.
You can make it! Go for it. I'll stand by you.
- Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım.
- hazır
- ready-to-wear
- hazır
- disposed
- hazır
- willing
I'm willing to help you if you want me to.
- Eğer yapmamı istiyorsan, sana yardım etmeye hazırım.
Tom is willing to do almost anything for Mary.
- Tom Mary için neredeyse her şeyi yapmaya hazır.
- hazır
- on
- hazır
- ready, prepared
- hazır
- content
- hazır
- game
You had better prepare yourself for the next game.
- Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur.
Are you ready for today's game?
- Bugünkü oyun için hazır mısın?
- hazır
- (cevap) snappy
- hazır
- finished
Dinner will be ready by the time you have finished your work.
- Akşam yemeği işini bitirmeden önce hazır olacak.
When will your homework be finished?
- Ev ödevin ne zaman hazır olacak?
- hazır
- up for
Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay.
- Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.
I am ready to do anything to make up for the loss.
- Kaybı telafi etmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- hazır
- cut and dried
- hazır
- agreeable
We are agreeable to your conditions.
- Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.
- hazır
- (ilaç) officinal
- hazır
- reach me down
- hazır
- present
Tom spent the whole morning getting ready for his presentation.
- Tom bütün sabahı sunumuna hazırlanmakla geçirdi.
Many students were present at the lecture.
- Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- hazır
- prompt
- hazır
- readymade
- hazır
- handy
- hazır
- in the mood for
- hazır
- present, in attendance, attending
- hazır
- at hand
- hazır
- forthcoming
- hazır almak
- to buy (something) ready-made
- hazır beklemek
- poised for
- hazır beklemek
- stand by
- hazır bekleyen
- in waiting
- hazır bulundurmak
- make available
- hazır bulunma
- presence
- hazır bulunma
- attendance
- hazır bulunma
- on deck
- hazır bulunma
- availability
- hazır bulunmak
- report
- hazır bulunmak
- to be present, to attend
- hazır bulunmak
- present oneself
- hazır bulunmak
- assist
- hazır bulunmak
- 1. to be present (at). 2. to be ready
- hazır bulunmak
- turn out
- hazır bulunmama
- nonappearance
- hazır değil
- unready
- hazır durumda
- on stand by
- hazır durumda
- at the ready
- hazır elbise
- hand me down
- hazır elbise
- ready-made clothes
- hazır etmek
- make ready
- hazır etmek
- to prepare, get (something) ready
- hazır etmek
- to prepare, to get (sth) ready
- hazır evin has kadını
- colloq . someone who appears on the scene and reaps all the benefits without having done anything to deserve them
- hazır fonksiyon
- built-in function
- hazır giyim
- ready-made clothing
- hazır giyimci
- seller of ready-made clothing
- hazır ilaç
- preparation
- hazır ilaç
- officinal
- hazır ilaç
- patent medicine
- hazır işlev
- built-in function
- hazır kaynak
- stock in trade
- hazır mezarın ölüsü
- (Konuşma Dili) He/She expects everything to be handed to him/her on a silver platter
- hazır ol duruşu
- mil . attention
- hazır ol!
- mil . Attention!
- hazır olma
- forwardness
- hazır olma
- on deck
- hazır olma
- preparedness
- hazır olmak
- be on one's mettle
- hazır olmak
- stand by
- hazır olmak
- be in the mood to
- hazır olmak
- a) to prepare oneself b) to be present (at)
- hazır olmak
- hold oneself ready
- hazır olmama
- unreadiness
- hazır para
- ready money
- hazır para
- the ready
- hazır para
- ready
- hazır para
- ready cash
- hazır para
- bankroll
- hazır prosedür
- built-in procedure
- hazır süre
- available time
- hazır sürücü
- default drive
- hazır tutmak
- hold ready
- hazır ve nazır
- immanent
- hazır yemek
- deli
- hazır yemek
- delicatessen
- hazır yemek ve salata dükkânı
- deli
- hazır yemek ve salata dükkânı
- delicatessen
- hazır yiyici
- 1. someone who lives off his/her capital. 2. (someone) who lives off his/her capital
- hazır yiyici adam
- gentleman
- hazır yordam
- built-in procedure
- hazır çorba
- (kuru) soupmix
- hazır öbek
- standby block
- henüz sipariş vermek için hazır değilim
- I'm not ready to order yet
- her an savaşa hazır gönüllü asker
- minuteman
- hesap sıra gösterici; (uçakta) lazer hedef işaretleyici; yüklenmeye hazır olduğu
- (Askeri) accounting line designator; airborne laser designator; available-to-load date
- hizmete hazır araç miktarı
- (Askeri) vehicle availability
- hizmete hazır füze
- (Askeri) operational missile
- hizmete hazır füze rampası
- (Askeri) operational missile launcher
- ikinci derecede hazır ihtiyat
- (Askeri) standby reserve
- ikmal sebebiyle harekata hazır olmayan
- (Askeri) not operationally ready, supply
- işlemeye hazır
- ripe for development
- kalkışa hazır
- flyaway
- kavgaya hazır olmak
- be on the war path
- kavgaya hazır olmak
- have a chip an one's shoulder
- kullanıma hazır
- on call
- kullanıma hazır
- ready for use
- kullanıma hazır
- operational
The plane is now operational.
- Uçak artık kullanıma hazırdır.
- kuvvet intikal özellikleri; göreve tam hazır
- (Askeri) force movement characteristics; full mission-capable
- kısmen harbe hazır
- (Askeri) limited combat ready
- kıyafetlerim ne zaman hazır olur
- When will my clothes be ready
- kızmaya hazır
- swift to anger
- kızılcık sopasını hazır etmek
- have a rod in pickle for smb
- mevcut veya hazır plan yok
- (Askeri) no operation plan available or prepared
- mücâdeleye hazır
- fighting
- normal; bakım sebebiyle harekata hazır olmayan
- (Askeri) normal; not operationally ready, maintenance
- patlamaya hazır
- explosive
- personel hazır bulunma tümeni; Başkanın Gözden Geçirme Direktifi
- (Askeri) personnel readiness division; Presidential review directive
- peynir ekmek, hazır yemek
- (Atasözü) One can always make a meal of bread and cheese alone
- pist kalkış için hazır
- (Havacılık) cleared for takeoff
- saat 5'e kadar hazır olması gerekiyor
- I need it by 5 o'clock
- saldırıya hazır olmak
- stand to
- satışa hazır
- off the shelf
- savaşa hazır olmak
- be on the war path
- sipariş vermek için hazır mısınız
- Are you ready to order
- söylemeye hazır
- communicative
- tam olarak göreve hazır
- (Askeri) fully mission capable
- tepeden tırnağa kadar hazır
- (Askeri) cap-a-pie
- tetiği çekmeye hazır
- trigger-happy
- ucuz hazır elbise
- reach me downs
- ucuz hazır elbise
- slops
- yakın hazır
- near at hand
- yapacaklarına hazır olmak
- be up to smb.'s tricks
- yapmaya hazır
- on one's mettle
- yapmaya hazır olmak
- be on one's mettle
- yardıma hazır
- cooperative
They were cooperative.
- Onlar yardıma hazırdılar.
- yardıma hazır kimse
- johnny on the spot
- yardıma hazır olmak
- stand to
- yardıma hazır olmak
- stand by
- yemek hazır
- dinner is served
- yenmeye hazır yemek
- (Askeri) meal, ready to eat
- yolculuğa hazır
- booted and spurred
- yüklemeye hazır olma tarihi
- (Askeri) ready-to-load date
- çevik mukabele kuvveti; Hazır İhtiyat Filosu; Hazır İhtiyat Kuvveti
- (Askeri) rapid reaction force; Ready Reserve Fleet; Ready Reserve Force