Definition of (superior) in English Turkish dictionary
- superior
- {i} üstün kimse
- superior to
- -den üstün
- superior
- (Tıp) süperiyor
- superior
- yüksek (rütbe, sınıf)
- superior
- ortalamanın üzerinde
- superior
- üstün nitelikli
- superior
- yüksek kaliteli
- superior
- daha yüksek rütbeli
- superior
- üstün olmak
- superior
- üstün kaliteli
- superior ability
- üstün yetenek
- superior air
- (Meteoroloji) süperiyor hava
- superior air mass
- (Askeri) yüksek hava kütlesi
- superior conjunction
- (Astronomi) üst kavuşma konumu
- superior conjunction
- (Astronomi) üst kavuşum
- superior court of justice
- (Kanun) yüksek adalet mahkemesi
- superior critique
- üst eleştiri
- superior culture
- üst kültür
- superior diaphragmatic artery
- (Anatomi) diyafram üst atardamarı
- superior function
- (Pisikoloji, Ruhbilim) üst işlev
- superior good
- (Ticaret) normal mallar
- superior man
- üstünlüklü insan
- superior ovary
- (Botanik, Bitkibilim) üst durumlu yumurtalık
- superior room
- (Turizm) lüks oda
- limit superior
- üst sınır
- superior
- üst
Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
- The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
Onun raporu benimkine göre üstündür.
- His paper is superior to mine.
- superior
- amir
O, amirine ne düşündüğünü söyledi.
- She told her superior what she thought.
Bu adam benim en ilk amirimdir.
- This man is my immediate superior.
- superior
- özünü beğenmiş
- superior
- mağrur
- superior
- yüksek
- superior
- (sınıf/mevki/vb.) üst
- superior
- gururlu
- superior
- kibirli
- superior court
- temyiz mahkemesi
- superior planet
- dış gezegen
- superior skill
- üstün beceri
- superior to
- daha üstün
Benim kültürüm objektif olarak onlarınkinden daha üstün.
- My culture is objectively superior to theirs.
Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
- These products are superior to theirs.
- superior to
- den üstün
- superior to
- daha iyi
Matematikte ondan daha iyi.
- He is superior to her in math.
- superior
- {s} üstün
ENERGY STAR, işletmelerin ve bireylerin tasarruf yapmasına ve üstün enerji verimliliği ile iklimimizi korumasına yardımcı olan bir ABD Çevre Koruma Ajansı gönüllü programıdır.
- ENERGY STAR is a U.S. Environmental Protection Agency (EPA) voluntary program that helps businesses and individuals save money and protect our climate through superior energy efficiency.
Bu kumaş ona göre daha üstün.
- This cloth is superior to that.
- cranial
- Kafatasına ait, kafatası ile ilgili
- mother superior
- Baş rahibe
- superior planets
- Güneşe dünyadan daha uzak gezegenler
- superior table wine
- üstün masa şarabı
- superior-position
- üstün konuma
- vastly superior
- çok üstün
- cranial
- kafatasıyla ilgili
- cranial
- (Diş Hekimliği) kranium'a ilişkin
- cranial
- (Tıp) Kafatasına ait, kafa tarafı, cranialis
- cranial
- {s} kafatası
- cranial
- {s} kafatasına ait
- gift to a superior
- sungu
- lady superior
- başrahibe
- possible superior
- Olası Büyük
- superior
- üstün derecede olan kimse
- superior
- üst tarafında bulunan
- superior
- manastırda baş rahip
- superior
- (Biyoloji) superior
- superior
- {s} asil
- superior
- {s} üstteki
- superior
- (Tıp) Üst, üst tarafında bulunan, yukarı, üstte
- superior
- fevkinde
- superior
- satırdan yukarı basılmış rakam veya harf
- superior
- {s} üstünlük taslayan
- superior
- {i} başrahip
- superior
- {s} daha çok
- superior
- {s} satırın üstüne basılmış
- superior
- daha üstün
Sanırım kırsal yaşam bazı bakımlardan şehir yaşamından daha üstündür.
- I think country life is superior to city life in some respects.
Benim kültürüm objektif olarak onlarınkinden daha üstün.
- My culture is objectively superior to theirs.
- superior
- {s} ilgisiz
- superior
- {s} kendini bir şey
- superior
- {s} daha yüksek rütbeli; yüksek (rütbe/sınıf)
- superior
- âlâ
Amirimden izin alacağım.
- I'll get permission from my superior.
- superior
- {s} daha kuvvetli
- superior class
- Üst Düzey Sınıf
- superior court
- yüksek mahkeme
- superior court
- (Kanun) üst mahkeme
- superior court
- (Kanun) mafevk mahkeme
- superior in number
- sayıca büyük
- superior in number
- sayıca üstün
- superior planets
- dünya yörüngesinin dışındaki gezegenler
- superior property
- (Nükleer Bilimler) üstün özellik
- superior provost court
- (Askeri) MERKEZ KOMUTANLIĞI YÜKSEK MAHKEMESİ: ABD Askeri hukukuna göre; işgal altında bulunan memleketlerde, askeri hükümet idaresi altında teşkil olunan ve bir subaydan ibaret olan mahkeme. Bu mahkeme askeri ceza hükümlerini uygular ve ancak altı aya kadar hapis veya bin dolara kadar para cezası ya da bu iki cezayı birlikte verme yetkisine sahiptir
- superior quality
- yüksek kalite
- superior quality
- üstün kâlite
- superior reference
- Üst Düzey Başvurusu
- system superior class
- Sistem Üst Düzey Sınıfı