Bu, anlamsız şiddetti.
- This was senseless violence.
Fadıl'ın anlamsız zulmü bitmedi.
- Fadil's senseless cruelty wasn't over.
Heykeltraş işin gökyüzüne açılan bir pencereyi temsil ettiğini söyledi, ama bana mantıksız eğri böğrü bir metal parçası gibi göründü.
- The sculptor said the work represented a window to the sky, but to me it looked like a senseless twisted piece of metal.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bu cümle saçma ama hatasız.
- The sentence is senseless, but correct.