Do you love me unconditionally?
- Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?
An unconditional love is love without coercion.
- Şartsız bir aşk, zorlana olmayan aşkdır.
I accept, but only under one condition.
- Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
You have our permission to include our software on condition that you send us a copy of the final product.
- Nihayi ürünün bir kopyasını göndermek şartıyla bizim yazılımı dahil etmeniz için iznimiz var.
The circumstances did not allow me to go abroad.
- Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.
Under the circumstances we have no choice but to surrender.
- Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok.
Things that you see with your eyes are not necessarily true.
- Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
Due to the bad weather, the game was cancelled.
- Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi.
The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions.
- Maraton organizatörleri, hava şartları gözetilmeksizin, organizasyonun devam edeceğini söyledi.
They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
Setting limits is imperative.
- Sınırları kurmak şarttır.
It is imperative that we find another way out of this situation.
- Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.
Tom must choose the second-best policy according to the circumstances.
- Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli
We sued the insurance company because it violated the terms of our policy.
- Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.
We expected better terms.
- Daha iyi şartlar bekliyorduk.