şartsız

listen to the pronunciation of şartsız
Turkish - English
(Hukuk) unconditionally
phil. categorical, categoric
without reserve
not subject to any condition, unconditional
unqualified
unlimited
unconditional, unconditioned koşulsuz
unconditional

Do you love me unconditionally? - Beni kayıtsız şartsız seviyor musun?

An unconditional love is love without coercion. - Şartsız bir aşk, zorlana olmayan aşkdır.

(something) that has not been ritually cleansed by being washed three times in succession
with no strings attached
psych. unconditioned (action)
reserve
unconditioned
nostrings
şart
condition

I accept, but only under one condition. - Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.

You have our permission to include our software on condition that you send us a copy of the final product. - Nihayi ürünün bir kopyasını göndermek şartıyla bizim yazılımı dahil etmeniz için iznimiz var.

şartsız teslim
(Hukuk) unconditional surrender
şart
circumstance

The circumstances did not allow me to go abroad. - Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.

Under the circumstances we have no choice but to surrender. - Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok.

şart
necessarily

Things that you see with your eyes are not necessarily true. - Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.

şart
essential
şart
weather

Due to the bad weather, the game was cancelled. - Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi.

The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions. - Maraton organizatörleri, hava şartları gözetilmeksizin, organizasyonun devam edeceğini söyledi.

şart
if
şart
string
kayıtsız şartsız
unconditionally
şart
stipulation

They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete. - Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.

şart
(Hukuk) term, provision, charter, requirement
şart
(Kanun) charter
şart
imperative

Setting limits is imperative. - Sınırları kurmak şarttır.

It is imperative that we find another way out of this situation. - Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.

şart
article
şart
reservation
şart
{i} state
kayıtsız şartsız
unconditionally, with no restrictions whatsoever, with no strings attached
kayıtsız şartsız
unquestioningly
kayıtsız şartsız
without any qualification
kayıtsız şartsız teslim
unconditional surrender
şart
reserve
şart
understanding
şart
condition, stipulation, provision; article, clause koşul
şart
must

Tom must choose the second-best policy according to the circumstances. - Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli

şart
proviso
şart
qualification
şart
subjunctive
şart
term

We sued the insurance company because it violated the terms of our policy. - Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.

We expected better terms. - Daha iyi şartlar bekliyorduk.

Turkish - Turkish
Şarta bağlı olmayan, koşulsuz
Dinî bakımdan şartlanmamış (şey)
koşulsuz
şartsız refleks
bakınız: koşulsuz tepke
şartsız şurtsuz
Hiçbir şarta bağlı kalmaksızın
kayıtsız şartsız
Hiçbir şart ve bağı olmaksızın
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Yemin
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Gr: Biri diğerine bağlı olan iki cümle hakkında delâlet edilen; yâni mütevakkıf aleyhe delâlet eden diğer cümleye cezâ denir. Meselâ: "Haber verirsen, ben de gelirim" cümlesinde "Haber verirsen" cümlesi şart, "ben de gelirim" cümlesi ise cezâdır. Bunlara "cezâ cümlesi, şart cümlesi" de denir. Başka tabirle "cümle-i şartiye" ve "cümle-i cezâiye" denir
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Bir kısım muamelelerde lüzumlu olan hüküm. Bir şeyin olması ona bağlı olan şey
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Hal, vaziyet
ŞART
(Osmanlı Dönemi) Kayıt. Bir iş için mutlaka lüzumlu olan husus
Şart
kayıt
Şart
koşul
Şart
(Osmanlı Dönemi) KAYD
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul
şart
Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul: "İster istemez bu şartlara boyun eğecekti."- F. R. Atay
şartsız
Favorites