ışıklandırmak

listen to the pronunciation of ışıklandırmak
Turkish - English
{f} illuminate
ray
illumine
expose
to illuminate, light up
to lighten, to illuminate
light up
lighten
Işık
(isim) Light

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

A lightyear is the distance that light travels in one year. - Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.

ışık
{i} light

Please turn out the lights when you leave. - Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.

While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on. - Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.

ışık
lamp

The street lamps don't give enough light. - Sokak lambaları yeterli ışık vermez.

The old lamp gave a dim light. - Eski lamba loş ışık verdi.

ışık
photo

Photography is writing with light. - Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.

ışık
beam

I was wakened by a beam of light shining through my window. - Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.

The witch cast a spell and a beam of light shot out of her wand. - Cadı bir büyü yaptı ve asasından dışarı bir ışık demeti fırladı.

ışık
luminary
ışık
optimum
ışık
(a) light (a source of light): Işıkları yak! Turn on the lights!
ışık
art (a) light, illuminated part of a picture
ışık
flare
ışık
inspired thought, ray of inspiration; inspiration
ışık
gleam
ışık
glim

There was a glimmer of light from the dark window. - Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.

ışıklandırma
illumination
ışıklandırma
lighting
ışık
model of excellence, ideal model, inspiration
ışık
light (as luminous energy): ay ışığı moonlight
ışık
shine

The light shines in the darkness. - Işık karanlıkta parlar.

When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors. - Beyaz ışık prizmada parladığı zaman, ışık tüm renklerine ayrılır.

ışık
light; lamp
ışıklandırma
lighting up
ışıklandırma
lighting, illumination
ışıklandırma
illuminations
Turkish - Turkish
Işıklı duruma getirmek, aydınlatmak
ışık
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk: "Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi."- H. E. Adıvar
ışık
Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma
ışık
(Osmanlı Dönemi) şem
Işık
şavk
Işık
foto
ışık
Resim sanatında ışıklı, parlak yer
ışık
Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin (akkorluk) veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin (gaz ışı) yaydığı gözle görülen ışıma
ışık
Bektaşi dervişi
ışık
Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb
ışık
Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı
ışık
Elektrik
ışık
Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç
ışık
Işıklı, parlak yer
ışık
Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb: "Sevgili Behçet Necatigil şiirimizin vazgeçilmez ışıklarından biri olarak ayrıldı aramızdan."- N. Cumalı
ışık
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
ışık
Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı: "Bütün gözlerden manalı ışıklar sıçrıyordu."- P. Safa
ışık
pertev
ışık
abb
ışıklandırma
Işıklandırmak işi, aydınlatma
ışıklandırmak
Favorites