Definition of ışığı in Turkish English dictionary
- light
Don't forget to turn the light off.
- Işığı kapatmayı unutma.
It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- Unchaste, wanton
Long after lay he musing at her mood, / Much grieu'd to thinke that gentle Dame so light, / For whose defence he was to shed his blood.
- {a} bright, not heavy, nimble, airy, trifling
- Slight; not important; as, a light error
- a device for lighting or igniting fuel or charges or fires; "do you have a light?"
- Electromagnetic radiation in the spectral range detectable by the human eye (approx 380 to 720nm)
- In a strict sense, the region of the electromagnetic spectrum that can be perceived by human vision, i e , the visible spectrum, which is approximately the wavelength range of 0 4 μm to 0 7 μm (188) Note 1: In the laser and optical communications fields, custom and practice have extended usage of the term light to include the much broader portion of the electromagnetic spectrum that can be handled by the basic optical techniques used for the visible spectrum Note 2: The region embraced by the term light has not been clearly defined, but by convention and usage, is considered to extend from the near-ultraviolet region of approximately 0 3 μm, through the visible region, and into the mid-infrared region to approximately 30 μm
- having a spongy or flaky texture; well-leavened; "light pastries"
- That which furnishes, or is a source of, light, as the sun, a star, a candle, a lighthouse, etc
- intended primarily as entertainment; not serious or profound; "light verse"; "a light comedy"
- any device serving as a source of illumination; "he stopped the car and turned off the lights"
- Not heavily burdened; not deeply laden; not sufficiently ballasted; as, the ship returned light
- served with extra milk or cream
- The part of the electromagnetic spectrum that is detected by the human eye
- marked by temperance in indulgence; "abstemious meals"; "a light eater"; "a light smoker"; "ate a light supper"
- To start a fire
- less than the correct or legal or full amount often deliberately so; "a light pound"; "a scant cup of sugar"; "regularly gives short weight
- A window, or space for a window in architecture
- Having light; not dark or obscure; bright; clear; as, the apartment is light
- {s} not heavy; gentle, not forceful; slight; of little quantity; frivolous, superficial, trivial; dizzy; graceful; cheerful; low in calories
- Işık
- (isim) Light
Please turn out the lights when you leave.
- Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
A lightyear is the distance that light travels in one year.
- Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
- ışık
- {i} light
A lightyear is the distance that light travels in one year.
- Işık yılı, ışığın bir yılda gittiği mesafedir.
The sun gives us light and heat.
- Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- ışığı kapamak
- To turn off the light
- ışığı yakmak
- Turn the light on
- ışığı kesen
- anti dim
- ışığı kıran
- refractive
- ışığı kırma derecesi
- diopter
- ışığı kırma derecesi
- dioptre [Brit.]
- ışığı kırma gücü
- refraction
- ışığı kısan komütatör
- dimmer switch
- ışığı renk renk yansıtmak
- opalesce
- ışığı önleyen
- anti dim
- güneş ışığı
- sunshine
The sunshine tempted people out.
- Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
My apartment gets plenty of sunshine.
- Dairem bol güneş ışığı alır.
- sahne ışığı
- spotlight
- arka ışığı
- backlight
- ay ışığı
- moonlight
I don't suppose it's possible to read a book by moonlight.
- Ay ışığında bir kitap okumanın mümkün olduğunu sanmıyorum.
The other animals of the forest came to watch the wedding dance, and they, too, danced all night in the moonlight.
- Ormanın diğer hayvanları düğün dansını izlemeye geldi ve onlar da bütün gece ay ışığı altında dans ettiler.
- projektör ışığı
- floodlight
- umut ışığı
- silver lining
- ışık
- lamp
The street lamps don't give enough light.
- Sokak lambaları yeterli ışık vermez.
The old lamp gave a dim light.
- Eski lamba loş ışık verdi.
- ışık
- photo
Photography is writing with light.
- Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.
- ışık
- beam
I was wakened by a beam of light shining through my window.
- Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.
The witch cast a spell and a beam of light shot out of her wand.
- Cadı bir büyü yaptı ve asasından dışarı bir ışık demeti fırladı.
- ışık
- luminary
- ışık
- optimum
- gösterge ışığı
- pilot light
- güç ışığı
- (Bilgisayar) power led
- kuzey ışığı
- (Astronomi) northern lights
- neon ışığı
- neon
- pilot ışığı
- pilot light
- suni gün ışığı
- (Askeri) artificial daylight
- umut ışığı
- ray of hope
- umut ışığı
- a ray of hope
- yıldız ışığı
- (Astronomi) star light
- ışık
- (a) light (a source of light): Işıkları yak! Turn on the lights!
- ışık
- art (a) light, illuminated part of a picture
- ışık
- flare
- ışık
- inspired thought, ray of inspiration; inspiration
- ışık
- gleam
- ışık
- glim
There was a glimmer of light from the dark window.
- Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
- ışık
- model of excellence, ideal model, inspiration
- ışık
- light (as luminous energy): ay ışığı moonlight
- ışık
- shine
When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors.
- Beyaz ışık prizmada parladığı zaman, ışık tüm renklerine ayrılır.
The light shines in the darkness.
- Işık karanlıkta parlar.
- alan ışığı
- airfield light
- alarm ışığı
- warning light
- alev ışığı
- firelight
- apron aydınlatma ışığı
- (Havacılık) apron floodlight
- ark ışığı
- arc light
- ay ışığı
- moonshine
- basım ışığı
- printing light
- bataklık ışığı
- ignis fatuus
- bataklık ışığı
- jack o' lantern
- bekletme ışığı
- (Bilgisayar) hold led
- bulut arama ışığı
- (Meteoroloji) cloud searchlight
- caps lock ışığı
- (Bilgisayar) caps lock led
- destek ışığı
- booster light
- doldurma ışığı
- booster light, fill light
- dolgu ışığı
- (Diş Hekimliği) bonding light
- dolgu ışığı
- fill light
- dolgu ışığı
- (Diş Hekimliği) curing light
- dolgu ışığı
- fill-in light
- durdur ışığı
- (Bilgisayar) stop led
- durdur ışığı
- (Bilgisayar) pause led
- el freni gösterge ışığı
- (Otomotiv) parking brake indicator light
- floresan ışığı yaymak
- fluoresce
- fren gösterge ışığı
- (Otomotiv) brake indieator light
- fren gösterge ışığı
- (Otomotiv) brake indicator light
- gece gök ışığı
- (Astronomi) night sky light
- gece modu ışığı
- (Bilgisayar) night mode led
- gösterge tablosu ışığı
- (Otomotiv) dashboard light
- gösterge ışığı
- indicating lamp
- gün ışığı
- daylight
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
A large bathroom with natural daylight belongs to this apartment.
- Doğal gün ışığı olan büyük bir banyo bu daireye aittir.
- güney ışığı
- aurora australis
- güneş ışığı
- sunglow
- güneş ışığı
- sunlight, sunshine
- güneş ışığı
- sunlight
Sunlight brightens the room.
- Güneş ışığı odayı aydınlatıyor.
A beam of sunlight came through the clouds.
- Bulutların arasından güneş ışığı demeti geldi.
- güneş ışığı
- sun
- güneş ışığı ile tedavi etmek
- solarize
- güç gösterge ışığı
- (Otomotiv) power indicator light
- havagazı ışığı
- gaslight
- hudut ışığı
- (Havacılık) boundary light
- ileri ışığı
- (Bilgisayar) forward led
- işaret ışığı
- flare
- kapak ışığı
- (Bilgisayar) coverage led
- kireç ışığı
- limelight
- konferans ışığı
- (Bilgisayar) conference led
- konsol ışığı
- (Bilgisayar) console lights
- kopya ışığı
- printing light
- kutup ışığı
- aurora polaris
- kuvvetli güneş ışığı
- sunburst
- kuzey ışığı
- aurora borealis
- kuzey ışığı korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) auroraphobia
- kılavuz ışığı
- pilot light
- lâmba ışığı
- lamplight
- meşale ışığı
- torchlight
- mikrofon ışığı
- (Bilgisayar) microphone led
- mum ışığı
- wax light
- ortam ışığı
- ambient light
- pano ışığı
- (Otomotiv) dashboard light
- park ışığı
- parking light
- pist ışığı
- runway light
- pist ışığı
- (Askeri) contact light
- plaka aydınlatma ışığı
- (Otomotiv) license plate lamp
- sahne ışığı
- limelight
- sahne ışığı
- spot
- scroll lock ışığı
- (Bilgisayar) scroll lock led
- sefer ışığı
- (Askeri) navigation light
- servis ışığı
- (Otomotiv) service light
- sessiz ışığı
- (Bilgisayar) mute led
- stereo ışığı
- (Bilgisayar) stereo led
- suni ay ışığı
- (Askeri) artificial moonlight
- sınır ışığı
- (Askeri) boundary light
- tavan ışığı
- (İnşaat,Meteoroloji) ceiling light
- tehlike ışığı
- hazard light
- tepe ışığı
- overhead light
- tepe ışığı
- (Sanat) zenith light
- tepe ışığı
- (Sanat) top fight
- trafik ışığı
- traffic light, stoplight
- umut ışığı
- gleam of hope
- umut ışığı
- a glimmer of hope
- uyarı ışığı
- beacon
- uyarı ışığı
- warning light
- wood ışığı lambası
- (Aydınlatma) wood's glass lamp
- wood ışığı lambası
- (Aydınlatma) black light lamp
- yakıcı güneş ışığı
- sunglow
- yenileme ışığı
- (Bilgisayar) repeat led
- yıldız ışığı
- starlight
I can give you the starlight and a cup of tea.
- Sana yıldız ışığı ve bir fincan çay verebilirim.
- çevre ışığı
- ambient light
- ümit ışığı
- flicker of hope
- ışık
- light; lamp