Definition of üzerinde in Turkish English dictionary
- above
You have added a comment, not a translation. To add a translation, click on the «あ→а» icon above the sentence.
- Bir yorum eklediniz, çeviri değil. Çeviri eklemek için, cümle üzerindeki «あ→а» simgesine tıklatın.
I cannot afford a camera above 300 dollars.
- Ben, 300 doların üzerindeki bir kamerayı maddi olarak karşılayamam.
- on
- upon
Upon entering the room, he noticed that a candle burned on the desk. He remembered that the candle had not been there before.
- Odaya girmesiyle beraber, masanın üzerinde bir mum yandığını fark etmesi bir oldu. Mumun daha önce orada olmadığını hatırlıyordu.
The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.
- super
I found this on the way to the supermarket.
- Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.
- on, over, above; across; on, with
- over
Lech Wałęsa jumped over the shipyard fence in 1980.
- Lech Wałęsa 1980'de tersane çitinin üzerinden atladı.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
- (Bilgisayar) on the
There is an apple on the table.
- Masanın üzerinde bir elma var.
You have added a comment, not a translation. To add a translation, click on the «あ→а» icon above the sentence.
- Bir yorum eklediniz, çeviri değil. Çeviri eklemek için, cümle üzerindeki «あ→а» simgesine tıklatın.
- across
He jumped across the puddle.
- O, su birikintisi üzerinden atladı.
He reached across the table and shook my hand.
- Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
- with
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
She fell asleep with her sweater on.
- Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
- on it
They're working on it.
- Onlar onun üzerinde çalışıyorlar.
It has my name on it.
- Onun üzerinde adım var.
- over of
- atop
- üzerinde tartışmak
- deliberate
- üzerinde hav oluşmak
- To pile on the form
- üzerinde çalışmak
- Work on something
- üzerinde çalışmak
- to work on
- üzerinde bulundurmak
- to carry
- üzerinde bulundurmak
- tote
- üzerinde deney yapmak
- vivisect
- üzerinde dolaşmak
- (belâ vb) brood
- üzerinde durarak
- emphatically
- üzerinde durma
- niggling
- üzerinde durmak
- give point to
- üzerinde durmak
- to dwell on/upon (sth), to deliberate
- üzerinde durmak
- harp on
- üzerinde durmamak
- skate over
- üzerinde durmamak
- slide over
- üzerinde durmamak
- slur over
- üzerinde durmamak
- to take sth in stride
- üzerinde durmamak
- leave out
- üzerinde durulan nokta
- emphasis
- üzerinde durulmamak
- go unheard
- üzerinde dönmek
- hinge on
- üzerinde düşünme
- deliberation
- üzerinde düşünmek
- pore on
- üzerinde düşünmek
- cudgel one's brains
- üzerinde düşünmek
- ponder on
- üzerinde düşünmek
- give thought to
- üzerinde düşünmek
- ponder upon
- üzerinde düşünmek
- ponder over
- üzerinde düşünmek
- pore upon
- üzerinde düşünmek
- repose on
- üzerinde düşünmek
- think over
We have to think over the plan.
- Plan üzerinde düşünmek zorundayız.
Tom advised Mary to take some time to think over her options.
- Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.
- üzerinde düşünmek
- view
- üzerinde düşünmek
- to consider, to think about
- üzerinde düşünmeye değmez şey
- non starter
- üzerinde düşünülen
- under consideration
- üzerinde düşünülmüş
- deliberative
- üzerinde egemenlik kurmak
- dominate over
- üzerinde etkili olmak
- hold sway over
- üzerinde etkisi olmak
- have weight with
- üzerinde etkisi olmak
- sway
- üzerinde gezinmek
- (parmaklar) sweep
- üzerinde görüşülmek
- be on the carpet
- üzerinde gözyaşı izleri olan
- tear-stained
- üzerinde kafa yormak
- chew over
- üzerinde kafa yormak
- chew on
- üzerinde konuşulan
- at issue
- üzerinde mülkiyet hakkı
- dominion over
- üzerinde olmak
- surmount
- üzerinde oynama yapmak
- doctor
- üzerinde oynama yapmak
- garble
- üzerinde oynama yapmak
- fiddle
- üzerinde oynamak
- to falsify, to doctor tahrif etmek
- üzerinde parası olmak
- be in cash
- üzerinde parası olmamak
- out of cash
- üzerinde spekülasyon yapmak
- trade on
- üzerinde toplamak
- point on
- üzerinde toplanmak
- clot
- üzerinde yazılı değer
- face value
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
- Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.
- üzerinde yoğunlaşmak
- zoom in on smth
- üzerinde yürümek
- tread on
- üzerinde çalışılmamış
- unstudied
- üzerinde çalışılmış
- studied
- üzerinde çalışılmış
- studious
- üzerinde çok durmak
- overemphasize
- üzerinde çok etkili olmak
- put smb. in one's pocket
- üzerinde durmak
- {f} elaborate
- üzerinde durmak
- {f} insist
- kâğıt üzerinde kalan
- paper
- kâğıt üzerinde
- (existing) on paper, in the planning stage
- üzerinde durmak
- put emphasis on
- üzerinde durmak
- dwell on
- üzerinde düşünmek
- muse
- üzerinde düşünmek
- (deyim) think about
- su üzerinde
- afloat
- cilt üzerinde alerji testi
- (Tıp) scratch test
- deniz seviyesi üzerinde
- above sea level
- eksen üzerinde dönmek
- pivot
- pist üzerinde ilerlemek
- (Havacılık) taxi
- teyp üzerinde yedekleme
- tape backup
- üzerinde durmak
- lay weight on
- üzerinde durmak
- dwell upon
- üzerinde durmak
- bring out
- üzerinde durmak
- urge upon
- üzerinde durmak
- urge on
- üzerinde düşünmek
- contemplate
- üzerinde düşünmek
- (deyim) chew over
- üzerinde düşünmek
- ponder
- üzerinde düşünmek
- speculate
- üzerinde düşünmek
- mull
- üzerinde düşünmek
- think something over
- üzerinde dur
- dwell on
Don't dwell on your past failures.
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma.
Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative.
- Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.
- üzerinde durmak
- accent
- üzerinde durmak
- deliberate
- üzerinde durmak
- emphasize
- üzerinde durmak
- play up
- üzerinde durmak
- stress
- üzerinde düşünmek
- mull over
- üzerinde düşünmek
- turn over
- üzerinde düşünmek
- think through
- üzerinde düşünmek
- give consideration
- üzerinde düşünmek
- to ponder over
- Avrupa'da tıp üzerinde ilerlemiş enformasyon
- (Hukuk) advanced information of medicine in Europe
- arka ayakları üzerinde durmak
- beg
- arka ayakları üzerinde kalkmak
- sit up and beg
- arka ayakları üzerinde kalkmak
- sit up
- at üzerinde mızrak oyunu
- tilt
- at üzerinde mızrakla karşılaşma alanı
- tiltyard
- ayrıntılar üzerinde durmak
- go over
- ayrıntılar üzerinde durmak
- go through
- bulut üzerinde görülen renkli halka
- anthelion
- demir üzerinde
- naut . with its anchor weighed
- denek hayvanı üzerinde yapılan deney
- vivisection
- devlet üzerinde kuvvet kullanılması
- (Hukuk) coercion upon a state
- dik sap üzerinde yetiştirilen
- standard
- dik sap üzerinde yetiştirilen bitki
- standard
- dingil üzerinde diskli fren
- disc brake keyed to the axle
- doğal kaynaklar üzerinde sürekli egemenlik ilkesi
- (Hukuk) permanent sovereignty over natural resources
- doğru iz üzerinde
- on the scent
- dört ayak üzerinde
- on all fours
- egemenliğin ülke üzerinde bizzat kullanılması
- (Hukuk) corpus occupandi
- eksen üzerinde döndürmek
- slue round
- eksen üzerinde döndürmek
- slew round
- elek üzerinde kalıntı
- residue on sieve
- esas notanın üzerinde ses aralığı
- tierce
- fare üzerinde
- (Bilgisayar) mouse-over
- ip üzerinde yürüme (sirk)
- tightrope walking
- iz üzerinde
- on the scent
- kalem gezdirmek /üzerinde/
- to revise, edit
- kamyon üzerinde teslim
- free on truck
- kendi ayakları üzerinde durmak
- stand on one's own legs
- kroki üzerinde göstermek
- plot
- kâğıt üzerinde
- in black and white
- kâğıt üzerinde kalmak
- (for a project) to exist on paper only, not to get beyond the planning stage
- maket üzerinde deneme
- model test
- mal üzerinde tasarrufta bulunmak
- (Hukuk) to dispose of property
- meridyen üzerinde bulunma
- culmination
- meridyen üzerinde bulunmak
- culminate
- mevsim normallerinin üzerinde
- above seasonal normals
- mil üzerinde döndürmek
- swivel
- mil üzerinde dönmek
- swivel
- mülkiyet üzerinde ayni hak tesisi
- (Hukuk) establishment of incorporal rights on property
- pembe bulutların üzerinde
- (deyim) cloud cuckoo land
- plân üzerinde işaretlemek
- plot
- su üzerinde durma
- flotation
- su üzerinde durmak
- float
- su üzerinde kaydırmak
- skim
- su üzerinde tutmak
- buoy
- tablo üzerinde
- (Bilgisayar) on sheet
- tek ayak üzerinde dönmek
- pirouette
- tek ayak üzerinde dönüş
- pirouette
- tekerlekler üzerinde gitmek
- roll
- temsilci üzerinde zor kullanılması
- (Hukuk) coercion upon the representative
- toprağın üzerinde olan
- aboveground
- uçağın ekseni üzerinde tam bir devir yapması
- barrel roll
- yanlış iz üzerinde
- on the wrong scent
- yara üzerinde oluşan zar
- cicatrice
- yolu üzerinde
- en route
- yolumuzun üzerinde hangi sınır işareti var
- What landmarks are on the way
- yolun üzerinde
- on the drive
- üstünde/üzerinde
- 1. on, on top of. 2. above, over. 3. on; overlooking or looking out on: cadde üstünde on a main street. Boğaz'ın üstünde overlooking the Bosphorus. 4. more than; over: Ahmet artık kırkın üstünde olmalı. Ahmet must be over forty by now. 5. on, about (a matter, a subject): Bunun üstünde anlaşmalıyız. We ought to come to an agreement about this. 6. on (someone's consciousness): Onun üstünde büyük bir etki yaptı. It made a big impression on him. 7. on, with: Üstünde para yok mu? Don't you have any money on you?
- üstünde/üzerinde durmak
- to give (a matter) a lot of thought, spend a lot of time thinking about (a matter); to give (a matter) a lot of attention; to dwell on (a matter)
- üzerinde dur
- bestride
- üzerinde dur
- bestrode
- üzerinde dur
- bestridden
- üzerinde durmak
- {f} discourse
- üzerinde durmak
- persist
- üzerinde durmak
- {f} accentuate
- üzerinde durmak
- play to
- üzerinde durmak
- lay stress on
- üzerinde durmak
- lay stress upon
- üzerinde durmak
- harp upon
- üzerinde durmak
- {f} niggle