üzüntüsüz

listen to the pronunciation of üzüntüsüz
Turkish - English
easy, trouble-free
carefree
üzüntü
sadness

Tom was unable to conceal his sadness. - Tom üzüntüsünü gizleyemedi.

I saw the mark of sadness that had remained on her face. - Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.

üzüntü
worry
üzüntü
sorrow

Neither joy nor sorrow can last forever. - Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.

He felt great sorrow when his wife died. - Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.

üzüntü
{i} hurt
üzüntü
{i} disturbance
üzüntü
{i} fret
üzüntü
{i} regret

They all expressed regret over her death. - Hepsi onun ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

The loss of his mother brought him sorrow and regret. - Annesinin kaybı ona üzüntü ve pişmanlık getirdi.

üzüntü
{i} distress
üzüntü
annoy
üzüntü
grief

I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country. - Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.

His talk distracted her from grief. - Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.

üzüntü
gloom
üzüntü
worriment
üzüntü
discomfort
üzüntü
stew
üzüntü
cross
üzüntü
trouble
üzüntü
dumps
üzüntü
affliction
üzüntü
agitation
üzüntü
depressant
üzüntü
chagrin
üzüntü
worry, trouble, care, sorrow, distress, grief, gloom, agitation, affliction, regret, tribulation, woe
üzüntü
straits
üzüntü
distress; unhappiness, sorrow, sadness
üzüntü
woe
üzüntü
mopes
üzüntü
dejection
üzüntü
strait
üzüntü
care

Cares and worries were pervasive in her mind. - Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.

Cares and worries were pervasive in her mind. - Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.

üzüntü
slough
üzüntü
desolation
üzüntü
unhappiness
üzüntü
damp
üzüntü
twinge
üzüntü
sad

Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch. - Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.

She looked sadly at me. - O, bana üzüntülü şekilde baktı.

üzüntü
spite
üzüntü
regretfulness
üzüntü
elastic
üzüntü
disquiet
Turkish - Turkish
Üzüntüsü olmayan, sıkıntısız, acısız
Üzüntü
dert
Üzüntü
üzünç
üzüntü
Olması istenmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği
üzüntü
Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür: "Sesinde bir üzüntü, hatta bir sitem sezdim."- A. Gündüz
üzüntü
Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür
üzüntü
(Osmanlı Dönemi) keder
üzüntü
(Osmanlı Dönemi) esef
üzüntüsüz
Favorites