Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
Tom is a senior executive.
- Tom üst düzey bir yöneticidir.
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
You have forgotten your change.
- Para üstünüzü unuttunuz.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
We are flying above the clouds.
- Biz bulutların üstünde uçuyoruz.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.