It was cold, and in addition, it was windy.
- Hava soğuktu ve üstelik rüzgarlıydı.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
They labored day after day.
- Onlar üst üste her gün çalıştılar.
He kept playing the same record over and over until I had to leave the room.
- Ben odayı terk etmek zorunda kalıncaya kadar aynı plağı üst üste çalmaya devam etti.
English and mathematics are made much of in senior high schools.
- İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.
She holds a senior position in the government.
- O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
He behaves respectfully toward his superiors.
- Üstlerine karşı saygıyla davranır.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
Many high-level officials attended the meeting.
- Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
Please be careful not to forget your card or your change in the machine.
- Kartını ya da para üstünü makinede unutmamak için lütfen dikkatli ol.
Tom told the taxi driver to keep the change.
- Tom sürücüye para üstünün kalmasını söyledi.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
We are flying above the clouds.
- Biz bulutların üstünde uçuyoruz.
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
The body was found under the overpass.
- Ceset üst geçidin altında bulundu.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.