üst-

listen to the pronunciation of üst-
Turkish - English
over
While using, especially while consuming

Over meatloaf and mashed potatoes (being careful not to talk with his mouth full), Stanley told about his adventure.

: To excess

The latest policy was over-conservative.

Thoroughly; completely; from beginning to end

Let's go over scene 3 from the top.

{a} more, above, upon, before, past
opposed to under
Upon the surface of, or the whole surface of; hither and thither upon; throughout the whole extent of; as, to wander over the earth; to walk over a field, or over a city
{ü} comment made on a wireless radio to indicate the end of the transmission
a foot in diameter
More than; to a greater degree
having come or been brought to a conclusion; "the harvesting was complete"; "the affair is over, ended, finished"; "the abruptly terminated interview"
Beyond; in excess of; in addition to; more than; as, it cost over five dollars
To be over with the audience Example: "The Rock is over with many wrestling fans "
{i} extra, quantity that is in excess; supplement; added amount; (Sport of cricket) series of consecutive balls (6 in England; 8 in Australia) bowled by a single bowler
at or to a point across intervening space etc ; "come over and see us some time"; "over there"
{e} on; above; atop; in excess of; during, while, throughout
{f} jump over
From inside to outside, above or across the brim
Above; implying superiority in excellence, dignity, condition, or value; as, the advantages which the Christian world has over the heathen
Describes a cash drawer in which the audit strip shows there should be less cash in the drawer
üst
top

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.

Look at the picture at the top of the page. - Sayfanın üst kısmındaki resme bak.

üst geçit
overpass
üst
upper

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

He belongs to the upper class. - O, üst sınıfa aittir.

üst kat
upstairs

She called down from upstairs to ask what the noise was about. - O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.

We heard someone go upstairs. - Birinin üst kata gittiğini duyduk.

üst geçit
footbridge
üst-dil
(Felsefe) metalanguage
üst-im
superscript
üst-insan
superman
üst-yazı
(Bilgisayar) over-script
üst-ulam
(Dilbilim) super category
üst
{i} senior

English and mathematics are made much of in senior high schools. - İngilizce ve matematik üst düzey liselerde çok yapılır.

Tom is a senior executive. - Tom üst düzey bir yöneticidir.

üst
superior

These products are superior to theirs. - Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.

He behaves respectfully toward his superiors. - Üstlerine karşı saygıyla davranır.

en üst
top

Please put this book on the very top. - Lütfen bu kitabı en üste koyun.

There is a restaurant on the top floor. - En üst katta bir restoran var.

üst
upper side, upper part, top; outside surface; clothing, dress; body; (para) remainder, change; superior; upper, uppermost
üst
surface
üst
covering
üst
at or about (a certain time): öğle üstü in the early afternoon/ at noon
üst
upstairs

The bedrooms are upstairs. - Yatak odaları üst kattadır.

I saw him coming upstairs. - Onu üst kata gelişini gördüm.

üst sınıf
superclass
üst yapı
pavement
üst
high

There are few high-ranking positions left open for you. - Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.

Tom and Mary bought a high-efficiency top-loading washer. - Tom ve Mary yüksek verimli üstten yüklemeli bir çamaşır makinesi aldı.

alt üst
upside down
alt üst
chaotic
altst
upside-down
daha üst
above
en üst
maximum
en üst
upmost
en üst
peak
en üst bölüm
top
form üst başlığı
(Bilgisayar) form caption
mermi üst kısmı
(Askeri) ogive
sağ üst
(Bilgisayar) upper right
sağ üst
(Bilgisayar) top-right
sağ üst
(Bilgisayar) right up
sağ-üst
(Bilgisayar) upper-right
sol üst
(Bilgisayar) upper left
sol üst
(Bilgisayar) top-left
sol üst
(Bilgisayar) left up
solst
(Bilgisayar) upper-left
üst
change

You have forgotten your change. - Para üstünüzü unuttunuz.

When I asked him for change, he gave it to me. - Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.

üst
(Matematik) power

He swept to power in 1929. - 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.

He believed in the supreme power of the law. - Hukukun üstün gücüne inanıyordu.

üst
upper part

The upper part of the mountain is covered with snow. - Dağın üst kısmı karla kaplıdır.

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

üst
chief

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

üst
(Ticaret) major

A major is above a captain. - Binbaşı yüzbaşının üstündedir.

üst
powers
üst
(İnşaat) topping
üst
(Bilgisayar) ceiling

Tom is lying on his back, staring at the ceiling. - Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.

üst
remainder
üst
clothing
üst
outside surface
üst
upper side
üst
(Matematik) exponential

The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function. - İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.

The exponential function has a horizontal asymptote. - Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.

üst
uppermost
üst
(Biyokimya) super

He behaves respectfully toward his superiors. - Üstlerine karşı saygıyla davranır.

This cloth is superior to that. - Bu kumaş ona göre daha üstün.

üst
above

We are flying above the clouds. - Biz bulutların üstünde uçuyoruz.

We saw the sun rise above the horizon. - Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.

üst
body

Tom has no upper body strength. - Tom'un üst vücut gücü yok.

The police undertook exhaustive searches but failed to find the body. - Polis ayrıntılı aramaları üstlendi ama cesedini bulamadı.

üst
dress

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.

üst 2
(Bilgisayar) top 2
üst akıl
superior mind
üst alma
(Bilgisayar,Matematik) exponentiation
üst alma
(Matematik) involution
üst alt
(Bilgisayar) top bottom
üst bilgi
(Bilgisayar) header
üst devre
(Askeri) senior
üst dil
(Pisikoloji, Ruhbilim) metalanguage
üst düzey
(Bilgisayar) parent level
üst düzey
higher-up
üst düzey görevli
vip
üst düğüm
parent node
üst faz
(Tıp) supernatant
üst faz
(Tıp) supernatant liquid
üst hız
overdrive
üst indis
(Bilgisayar) superscript
üst karın
(Anatomi) epigastrium
üst küme
(Bilgisayar) superset
üst olma
topping
üst olmak
(Askeri) outrank
üst sayfa
(Bilgisayar) parent page
üst sayfa
(Bilgisayar) top page
üst sağ
(Bilgisayar) top right
üst sağa
(Bilgisayar) upper right
üst sol
(Bilgisayar) top left
üst taraf
upper extremities
üst yapı
bodywork
üst yazı
cover letter
üst yazı
(Bilgisayar) over-script
üst yönetim
(Ticaret) senior management
üst yüz
surface
üst yüzey
top
üst çene
(Tıp) maxilla
üst çizgi
(Bilgisayar) over-bar
üst öğe
(Bilgisayar) parent
üst öğe
(Bilgisayar,Fizik) parent element
üst üste
one after the other
üst üste
one thing on top of another
üst üste
(deyim) day after day

They labored day after day. - Onlar üst üste her gün çalıştılar.

üst üste
successive
üst
ultra
Aksilikler hep üst üste gelir
(Atasözü) It never rains but pours
ağacın üst bölümü
top part of the tree, upper part of the tree
en üst düzeyde
At utmost level
en üst seviyede
At utmost level

We are firmly determined that we will utilize this knowledge at the utmost level for the development of our country.

her akşam üst üste
on top of each month
radyo televizyon üst kurulu
Radio and Television Supreme Council
üst
on top

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

üst anlatı
Metanarrative
üst baş
clothes
üst düzey bürokrat
high-ranking bureaucrat, top-level bureaucrat
üst düzey diplomat
high-ranking diplomat, top-level diplomat
üst kalite
premium quality
üst solunum yolları enfeksiyonu
(Tıp, İlaç) Upper Respiratory Tract Infection

URTI.

üst sınır
Upper bound, upper limit
üst tarafı
upper side
üst ton
(Muzik) Overtone
üst yapi
upper structure
üst yetkinlik
high competence
üst çeyrek
(İstatistik) Upper quarter
(bisiklet) üst boru
top tube
alt alta üst üste
rough-and-tumble
arka üst yön
(Bilgisayar) rear face-up
bir şeyin en üst noktası
(Hukuk) climax
böyle üst yok
(Bilgisayar) no such parent
elbisenin üst kısmı
corsage
elbisenin üst kısmı
bodice
en üst rütbeli
chief
en üst yönetici
top executive
erim üst alt değeri
(Bilgisayar) upper lower range value
erim üst alt sınırı
(Bilgisayar) upper lower range limit
esneklik üst sınırı
upper limit of elasticity
kabin üst bölümü
cabp section
kafatasının üst bölümü
skullcap
kokpit üst kapağı
(Havacılık) cockpit hood
konsol üst başlığı
(İnşaat) corbel table
krom kaplama üst halka
(Otomotiv) chromed top ring
krom kaplama üst segman
(Otomotiv) chromed top ring
köpeğin sarkık üst dudağı
flews
pencereli üst kısım
(yapı) clerestory
rütbece daha üst olmak
outrank
sahnenin üst kısmı
rigging loft
sol üst wd
(Bilgisayar) upper left w/id
toprağın üst tabakası
topsoil
yaprak üst zarı
cuticle
Üst Hazırlık Nezaret Konseyi; Güney Bölge Harekat Merkezi; Birleşik Devletler Gü
(Askeri) Senior Readiness Oversight Council; Southern Region Operational Center, United States Southern Command
Üst Huallage Vadisi
(Askeri) Upper Huallaga Valley
üst
upper surface, top: Kütüğün üstüne oturdu. She sat down on the log
üst
parent , powers , upper , exponent , top
üst
(a) superior, (a) boss
üst
clothes: Üstünü kirletme ha! Don't get your clothes dirty, you hear?
üst
space over or above: Üstümde ay parlıyordu. The moon was shining above me
üst
top, upper: en üst kat topmost floor. yokuşun üst yanında on the upper part of the slope
üst
remainder, rest (of an amount of money)
üst
highup
üst arama
body search
üst araması yapılması
(Hukuk) intimate body search, invasive body search
üst aygıt
(Bilgisayar) parent device
üst açı
high-angle shot
üst bagaj
imperial
üst balkon
gallery
üst band
(Avcılık) top strap
üst baskı
overprint
üst baş
fig
üst baş
dress
üst başa geçmek
to sit with the bigwigs (in a meeting)
üst burç
upper bushing
üst bölme
(Bilgisayar) top pane
üst bölme
(Bilgisayar) upper pane
üst ca
(Bilgisayar) parent ca
üst cam perdesi
pelmet
üst deri
scarfskin
üst deri
epidermis
üst deriye ait
epidermic
üst değirmentaşı
upper millstone
üst diş
upper
üst dudak
upper lip
üst düzey
senior

This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms. - Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.

Tom is a senior executive. - Tom üst düzey bir yöneticidir.

üst düzey heyet
(Hukuk) high-level delegation
üst ek sayfa
overlay
üst el
leaf grubu
üst eşik
soffit
üst familya
superfamily
üst germe
ledger
üst guid
(Bilgisayar) parent guid
üst güverte
forecastle
üst güverte
promenade deck
üst güverte
superstructure
üst hedef
superordinate goal
üst kanal
head race
üst karın duvarı
epigastrium
üst kat
top floor en
üst kata
upstairs

I saw him coming upstairs. - Onu üst kata gelişini gördüm.

Go upstairs and go to bed. - Üst kata çık ve yatmaya git.

üst katta
upstairs

We have four bedrooms upstairs. - Üst katta dört yatak odamız var.

The bedrooms are upstairs. - Yatak odaları üst kattadır.

üst katta
abovestairs
üst kelepçe
top clamp
üst komutanlık karargahı
(Askeri) higher headquarters
üst komşu
upstairs neighbor
üst köşe
top corner
üst kısım
headpiece
üst kısım
deck
üst mahkeme
superior court
üst mahkeme emri
supersedeas
Turkish - Turkish

Definition of üst- in Turkish Turkish dictionary

üst
Bir şeyin dış yüzü, yüzey: "Ağzında lokmayı birdenbire yutmaya kıyamıyor, dilinin üstünde gezdiriyordu."- Ö. Seyfettin
üst ton
(Muzik) Bir sesin kendine özgü notası dışında çıkardığı armonik ses
üst yetkinlik
Üst yetkinlik, yüksek lisans veya lisans üstü, üniversitelerde 4 yıllık yetkinlik (lisans) eğitiminin ardından yapılan 2 yıllık ek eğitim ile elde edilir. Akademik derecelerde yetkinliğin üzerinde, doktoranın ise altında yer alır. Yapılabilmesi için ALES sınavından asgari 45 puan alınmalıdır. Lisansüstü eğitimi tezli veya tezsiz olabilir. Tezli lisanasüstü eğitiminde, 2 yıllık süre içerisinde, fakülte tarafından belirlenen dersler tamamlanmalı ve 3 veya 5 adet öğretim görevlisinden oluşan jüriye, öğrenci tez çalışmalarını sunmalıdır. Burada birincil amaç doktora tezinde olduğu gibi bilime katkı değildir. Birincil amaç öğrencinin bir tez çalışmasını yürütmeyi öğrenmesidir. Bu nedenle mevcut bilgilerin farklı bir alanda tekrar uygulanması, kuramsal çalışmaların uygulamaya dökülmesi gibi çalışmalar yeterlidir
ÜST PERDEDEN BAŞLAMAK
(Osmanlı Dönemi) Ağız bozmak, sert konuşmak
Üst
yan
Üst
(Hukuk) FEVK
üst
Bir şeyin görülen yanı, yüzü
üst
Bazı tamlamalarda zaman bildirir: "Hiç unutmam; 1934 yılı sonbaharının serince bir akşamüstü idi."- Y. K. Karaosmanoğlu
üst
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan
üst
Öte, arka
üst
Sınıflamalarda temel olarak alınan bir tipe göre ileri derecede olan
üst
Artan, geriye kalan bölüm: "Bir liranın üstü olarak uşağın getirdiği yetmiş beş kuruşu masanın üstünden kaldırmaz."- A. Ş. Hisar
üst
Bir şeyin dış yüzü, yüzey
üst
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk: "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor."- H. E. Adıvar
üst
Vücut, beden
üst
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk
üst
İlgilenilen, üzerinde durulan konu
üst
Bazı deyimlerde sorumluluk, yükümlülük anlatır. İlgilenilen, üzerinde durulan konu
üst
Birine göre yüksek aşamada olan kimse
üst
Bir şeyin görülen yanı, yüzü: "Bu sefer taşın üstünden inip yere oturdu."- M. Ş. Esendal
üst
Bazı deyimlerde sorumluluk, yükümlülük anlatır
üst
Giyecek, giysi
üst
Artan, geriye kalan bölüm
üst
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan: "Kadınların beni böyle göz hapsine almaları yüzünden üst düğmelerimi gevşetemiyordum."- R. N. Güntekin. Öte, arka: "Ben onu Şehzade Camisi'nin üst yanında, sokak içi, eski ahşap bir evde tanıdım."- Y. Z. Ortaç
üst
Birine göre yüksek aşamada olan kimse, mafevk
üst
Bazı tamlamalarda zaman bildirir
üst
us
üst baş
Giyecekler, giysiler
üst bitken
Başka bir bitkinin üzerinde biten, ama asalak olmayan (bitki), epifit
üst deri
Yüksek bitkilerde bütün bölümleri sararak onları dış etkilerden koruyan renksiz, saydam, bir hücreli tabaka, epiderm
üst diş
Üst damak üzerinde sıralanan dişlerin her biri
üst dudak
Dudaklardan üstte bulunanı
üst dudak
Eklem bacaklı hayvanlarda ağız parçalarını örten bir uzantı, karından bacaklılarda ağız bölgesinin dış yanı
üst geçit
Trafik akımını kesmemek için bir yolun üstünden geçirilen köprü biçiminde üstü açık yol
üst geçiş
Bir yıldızın ufuk üzerinde en yüksek noktaya geçiş durumu, yücelim
üst insan
Görüş, irade gibi nitelikleri yüksek, yetenek ve erdemleri herkesten üstün olan insan, dâhi
üst kat
Bulunulan yere göre bir üst daire ve bölüm
üst küme
İçinde bulunulan lig maçlarının bir üst ligi
üst perdeden
Yüksekten
üst sınıf
Bir üst sınıf veya ileri sınıf
üst tabaka
İleri gelenler sınıfı
üst tarafı
Netice itibarıyla
üst çene
Mengenenin V biçimli, üzerinde yiv ve setler bulunan çenesi
üst çene
Çenenin üst bölümü, üst dudağın bulunduğu yöndeki çene
üst üste
Birbiri arkasından
üst-
Favorites