Definition of üstünlük in Turkish English dictionary
- {i} supremacy
- superiority
Tom has a superiority complex.
- Tom'un bir üstünlük kompleksi var.
He has a superiority complex.
- Onun bir üstünlük kompleksi vardır.
- mastery
- beat
- advantage
They tried very hard to gain an advantage over one another.
- Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
- primacy
- hegemony
- lordship
- distinction
- altitude
- overweight
- pre-eminence
- precedence
- head start
- dominance
- preponderance
- ascendency
- excellence
- superiority; ascendancy, hegemony; priority; advantage, head start
- edge
- predominance
- class
- ascendancy
- championship
- eligibility
- noblesse
- priority
- charter
- {i} virtue
- whip
- strike
- godlike
- {i} spirit
- preeminence
- ascendance
- preference
- transcendency
- whip hand
- upper hand
- supremum
- {i} supereminence
- {i} odds
- {i} better
- preponderate
- pre eminence
- bulge
- {i} transcendence
- superlative
- üstün
- superior
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
- üstünlük taslayan
- superior
- üstünlük derecesi
- comparative degree
- üstünlük derecesi
- superlative degree
- üstünlük derecesi gram
- the superlative, the superlative degree of comparison
- üstünlük derecesini gösteren
- comparative
- üstünlük derecesini gösterme
- comparison
- üstünlük derecesini göstermek
- compare
- üstünlük duygusu
- superiority complex
- üstünlük duygusu/karmaşığı/kompleksi
- superiority complex
- üstünlük sağlamak
- get the whip hand of smb
- üstünlük taslamak
- lord it over
- üstün gelme, üstünlük, zafer kazanma
- come on, superiority, victory, win
- üstün
- ascendant
- üstün
- supreme
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
- üstün
- signal
- üstün
- exquisite
- üstün
- top
- üstün
- eminent
- üstün
- star
Is it snowing out there? Look, it's already starting to appear on the ground there!
- Orada kar mı yağıyor? Bak, zaten orada toprağın üstünde belirmeye başlıyor!
The children started bouncing up and down on the couch.
- Çocuklar kanapenin üstünde yukarı aşağı sıçramaya başladı.
- üstün
- (İnşaat) outstanding
- üstün
- preeminent
- üstün
- predominant
- üstün
- over-
- üstün
- transcendental
- üstün
- paramount
- üstün
- top-drawer
- üstün
- preponderant
- üstün
- dominant
- üstün
- surpassing
- üstün
- topping
- sayıca üstünlük
- numerical superiority
- üstün
- outdone
- üstünlükler
- advantage
- üstünlükler
- surpasses
- aşırı üstünlük
- supereminence
- karşılaştırmalı üstünlük derecesi
- degree
- karşılaştırmalı üstünlük derecesi
- degree of comparison
- mutlak üstünlük kuramı
- (Hukuk) theory of absolute advantage
- tekne üstünlük hükmü
- (Sigorta) hull paramount clause
- üstün
- up
- üstün
- extra
- üstün
- supra
- üstün
- ascendent
- üstün
- super
This carpet is superior to that one in quality.
- Bu halı kalite olarak ondan üstündür.
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
- üstün
- high
The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
- Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
- Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- üstün
- atop
The woman is atop the table.
- Kadın masanın üstündedir.
- üstün
- pre eminencent
- üstün
- above
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
- üstün
- over
The quick brown fox jumped over the lazy brown dog.
- Hızlı kahverengi tilki tembel kahverengi köpeğin üstüne atladı.
Look at the train going over the bridge.
- Köprünün üstünde giden trene bak.
- üstün
- choice
- üstün
- atop of
- üstün
- hyper
- üstün
- super duty
- üstün
- transcendent
- üstün
- the vowel point in Arabic script indicating an a
- üstün
- distingue
- üstün
- superior; above; predominant, preeminent
- üstün
- golden
- üstün
- excellent
- üstün
- pukka
- üstün
- topflight
- üstün
- {s} unsurpassed
- üstün
- compare
- üstün
- elegant
- üstün
- unequalled
- üstün
- topnotch
- üstün
- select
- üstün
- glib
Are you going to give me a glib answer, or are you going to think before you reply?
- Bana üstünkörü bir cevap mı vereceksin yoksa cevap vermeden düşünecek misin?
- üstün
- topdrawer
- üstün
- ideal
- üstün
- ascendantent