ürünlerin

listen to the pronunciation of ürünlerin
Turkish - English
(Ticaret) systems and services
ürün
product

There are many products imported from Poland to Turkey. - Polonya'dan Türkiye'ye ithal edilen bir sürü ürün var.

The firm is known for its high-quality products. - Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.

ürünlerin bertaraf edilmesi
(Hukuk) (imha) disposal of products
ürünlerin pazara sürümü
(Hukuk) disposal of products
ürün
{i} crop

We grow a variety of crops. - Biz çeşitli ürünler yetiştirdik.

The main crop of Japan is rice. - Japonyanın temel ürünü pirinçtir.

ürün
(Ticaret) outcome
ürün
goods

The shop carried leather goods. - Dükkân deri ürünler getirdi.

Mass production reduced the price of many goods. - Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.

ürün
produce, product; crop, harvest, yield; work; result
ürün
(Politika, Siyaset) good

We'll have a good crop if this good weather keeps up. - Bu iyi hava devam ederse, iyi bir ürün alacağız.

Goods at the food and clothing stalls were very cheap. - Gıda ve giyim tezgahlarındaki ürünler çok ucuz.

ürün
{i} child

Keep this product out of children's reach. - Bu ürünü çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayın.

ürün
bearing
ürün
thruput
ürün
commodity
ürün
work

All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental. - Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.

ürün
merchandise

You boycotted merchandise from that country. - Sen o ülkenin ürünlerini boykot ettin.

ürün
result
ürün
production

Mass production reduced the price of many goods. - Seri imalat birçok ürünün fiyatını düşürdü.

ürün
produce

England imports Spanish produce. - İngiltere, İspanyol ürünü ithal ediyor.

Fresh produce is sold at an open-air market. - Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.

ürün
output
ürün
emblements
ürün
turnout
ürün
(Tekstil) article

The shop sells articles of all kinds. - Dükkan her türde ürünler satar.

This shop sells articles of all kinds. - Bu dükkan her türde ürün satar.

ürün
fruit

This is the fruit of your imagination. - Bu hayal gücünün ürünüdür.

ürün
harvest

The spell of drought did severe damage to the harvest. - Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.

In the fall we harvest our summer crops. - Sonbaharda bizim yaz ürünlerimizi hasat ederiz.

ürün
graduate
ürün
yield

These lands yield little. - Bu topraklar az ürün verir.

ürün
offspring

The atomic bomb is the offspring of 20th century physics. - Atom bombası, 20. yüzyılın fizik ürünüdür.

Books are the offspring of one's mind. - Kitaplar birinin aklının ürünleridir.

ürün
result, product
ürün
end product
ürün
product; produce, crop, yield
ürün
growth
ürün
progeny
ürün
turnoff
ürün
work (of art)
ürün
futures
ürünlerin
Favorites