Mary hopes to rest a lot during her vacation.
- Mary, tatili sırasında dinlenmeyi çok ümit ediyor.
There is little, if any, hope that Tom will win the election.
- Eğer varsa, Tom'un seçimi kazanmasına dair küçük bir ümit var.
All we can do is hope.
- Bütün yapabileceğimiz ümit etmektir.
All we can do now is hope that Tom does what he's promised to do.
- Artık bütün yapabileceğimiz Tom'un yapmaya söz verdiği şeyi yapmasını ümit etmektir.
They passed the Cape of Good Hope.
- Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler.
They passed the Cape of Good Hope.
- Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler.
They passed the Cape of Good Hope.
- Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler.
That sounds quite promising, doesn't it?
- O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
You're not very encouraging.
- Çok ümit verici değilsin.