ücretlendirme

listen to the pronunciation of ücretlendirme
Turkish - English
pricing
(Telekom) accounting
charges
charging
ücret
price

What's the price of this umbrella? - Bu şemsiyenin ücreti nedir?

The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant. - Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.

ücret
fee

You must pay the admission fee here. - Buraya giriş ücreti ödemelisiniz.

The lawyer's fee was very high. - Avukatın ücreti çok yüksekti.

ücret
{i} wage

The leaders of the Union agitated for higher wages. - Sendikanın liderleri, daha yüksek ücret için ortalığı karıştırıyorlardı.

The union was modest in its wage demands. - Sendika ücret taleplerinde mütevazı idi.

ücret
charge

What are the charges in this hotel? - Bu otelde ücretler nedir?

Do you charge for delivery? - Teslimat için bir ücret alıyor musunuz?

ücret
cost

How much does it cost to get in? - İçeri girmenin ücreti ne kadar?

The admission costs six euros but on Sundays it's free. - Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

ücret
pay

You need to pay extra for the batteries. - Piller için ekstra ücret ödemeniz gerekir.

Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay. - Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.

ücret
wages

One-fifth of my wages go to taxes. - Ücretlerimin beşte biri vergilere gidiyor.

He promised to pay us high wages. - Bize yüksek ücret ödemeye söz verdi.

ücret
{i} rate

Show me a list of your rates, please. - Bana ücretlerinin bir listesini göster, lütfen.

Bus rates have stayed the same for two years. - Otobüs ücretleri iki yıl aynı kaldı.

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
ücretlendirmek
price
ücret
charged in
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

The workers pushed for a raise in salary. - İşçiler ücret artışı istediler.

What's the minimum salary in Italy? - İtalya'da asgari ücret nedir?

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
Turkish - Turkish
Posta işlemlerinde taşıma ücretlerinin önceden ödenmesi
Ücretlendirmek işi
ücretlendirme makinesi
Posta işlemlerinde zarfların üstüne pul yerine ücreti gösterir damga basan makine
ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
ücretlendirmek
Bir malın, bir işin ücretini belirlemek rayicini tayin etmek
ücretlendirme
Favorites