Her yeri aradım fakat cüzdanımı bulamıyorum.
- Ich suchte überall, aber ich kann meine Geldbörse nicht finden.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
- We travelled all over the country.
Bankanın şubeleri Japonya'nın her yerinde bulunmaktadır.
- The branch offices of the bank are located all over Japan.
Onun her tarafı ağrıyordu.
- She was aching all over.
Kolumun her tarafında sivrisinek ısırıkları var.
- I have mosquito bites all over my arm.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Tom'u her yerde aradım.
- I looked all over for Tom.
Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
- He had bruises all over after the fight.
Bu konuşmanın en önemli kısmı bütün haberlerde tekrar edildi.
- This soundbite was repeated all over the news.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Bu yeni baştan oluyor.
- It's happening all over again.
Odan temiz olana kadar hiç bir yere gitmiyorsun.
- You're not going anywhere until your room is clean.
Pazartesi hiç bir yere gitmiyorum.
- I'm not going anywhere on Monday.
Şemsiyemi hiçbir yerde bulamıyorum.
- I can't find my umbrella anywhere.
Tom Mary'yi hiçbir yerde görmedi.
- Tom didn't see Mary anywhere.
What happened? There's water all over the apartment.
- Was ist passiert? Überall in der Wohnung ist Wasser.
He was covered all over with white paint.
- Er war überall mit weißer Farbe bekleckert.