övme

listen to the pronunciation of övme
Turkish - English
laud
praising

There are no benefits from praising a spoiled child. They should undergo a strict education. - Şımarık bir çocuğu övmenin hiçbir faydası yok. Onlar sıkı bir eğitime maruz kalmalılar.

Praising children is an important thing. - Çocukları övmek önemli bir şeydir.

praising, praise, laudation
exaltation
praise

Silvia had a stern father who never praised her. - Silvia'nın onu övmeyen sert bir babası vardı.

Nobody wanted to praise my country. - Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.

eulogy
glorification
commending
laudation
praise, commendation
flattery
acclaim
extolling

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

commendation
blarney
{i} glorifying
emblazonment
accolade
{i} salve
övmek
praise

Nobody wanted to praise my country. - Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.

Nobody wants to praise my country. - Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.

övmek
{f} acclaim
övmek
{f} flatter
övmek
eulogize
övmek
commend
övmek
(Konuşma Dili) give credit to
övmek
{f} exalt
övmek
{f} laud
övmek
{f} extol

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

öv
{f} praise

Everybody praised his heroism. - Herkes onun kahramanlığını övdü.

She listened very carefully when I praised her son. - Oğlunu övdüğümde çok dikkatlice dinledi.

övmek
sing somebody's praise
öv
{f} compliment

Tom showered Mary with compliments. - Tom, Mary'ye övgüler yağdırdı.

Tom returned the compliments. - Tom övgüleri iade etti.

öv
eulogize
öv
{f} praised

Everybody praised his heroism. - Herkes onun kahramanlığını övdü.

Were you praised by the teacher? - Öğretmen tarafından övüldün mü?

öv
extol

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

öv
{f} glorified
öv
{f} glorifying
öv
rave about
öv
glorify

To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety. - Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.

There are economic systems that don't glorify money. - Parayı övmeyen ekonomik sistemler var.

öv
laud

His first answer was laudable. - Onun ilk cevabı övgüye değerdi.

övmek
vaunt
övmek
celebrate
övmek
lay it on thick
öv
commend

Mark is so honest that everybody commends him for it. - Mark o kadar dürüsttür ki bunun için herkes onu över.

The returning soldiers were commended for their bravery in battle. - Geri dönen askerler savaştaki cesaretleri nedeniyle övüldüler.

övmek
glorify

To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety. - Birinin adını daha sonraki kuşaklarda yükseltmek ve böylece birinin ebeveynlerini övmek, bu anne babaya saygının en büyük ifadesidir.

öv
panegyrize
övmek
to praise, laud
övmek
speak in praise of smb
övmek
boost
övmek
puff
övmek
talk up
övmek
extoll

He spends all his time extolling her virtues. - O bütün zamanını erdemlerini övmek için harcar.

övmek
accord praise
övmek
cry up
övmek
panegyrize
övmek
build up
övmek
to praise, to commend, to compliment, to eulogize, to celebrate, to exalt, to extol
övmek
crack-up
övmek
emblazon
övmek
magnify
övmek
compliment
övmek
belaud
övmek
sing the praises of
övmek
pay tribute
övmek
crack up
övmek
sing smb.'s praise
övmek
brag
Turkish - Turkish
Övmek işi, sena, medih
Sena
(Hukuk) SİTAYİŞ
Övmek
methetmek
övmek
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı: "Hani beklediğim övülmek, teşekkür filan olsa, içim yanmaz."- T. Buğra
övmek
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı