öteki

listen to the pronunciation of öteki
Turkish - English
other

One's as bad as the other. - Al birini vur ötekine!

The solution of one may prove to be the solution of the other. - Birinin çözümü, ötekinin çözümünü kanıtlayabilir.

far
the further
the other; the other one; the one over there
that

This car has a better performance than that one. - Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip.

This car has a better performance than that one. - Bu araba ötekinden daha iyi bir performansa sahip.

alternate , alternative
the farther
off
the other

One's as bad as the other. - Al birini vur ötekine!

I know one of them but not the other. - Birini tanıyorum da ötekini değil.

the other, the other one, the further (thing, person)
remaining
the other one, the one over there
second
alternate, alternative
alternative

It's better than the alternative. - Bu, ötekinden daha iyi.

öte
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

Some things in life are beyond our ability to control. - Hayatta bazı şeyler kontrol etme yeteneğimizin ötesindedir.

öteki-ben
(Felsefe) alter-ego
Öteki dünya
the new Jerusalem
öteki beriki
anybody and everybody
öteki dünya
the other world
öteki dünyaya göç etmek
to pass on, die
öteki gün
the other day
öteki pencereye geç
(Bilgisayar) switch window
öte
{e} above

He is above doing such a thing. - O öyle bir şey yapmanın ötesinde.

Above and beyond this, he can read Hebrew. - Bunun ötesinde İbranice okuyabilir.

öte
the further side, the other side; the rest, the other; farther, further, beyond
öte
meta
öte
past

The post office is just past the bank. - Postane tam bankanın ötesinde.

öte
far

Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office. - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.

Its modernization was far beyond my expectations. - Onun modernizasyonu beklentilerimin çok ötesindeydi.

ötekiler
rest
ötekiler
others
madalyonun öteki yüzü
the other side of the coin
öte
the other side

Sami was on the other side. - Sami öteki taraftaydı.

öte
over
öte
trans
öte
other, yonder, far (side)
öte
the further side of, the other side of
öte
further
ötekiler
everybody else
Turkish - Turkish
Sözü edilen veya benzer iki nesneden önem veya konum bakımından uzakta olan
Bilinenden, sözü edilenden ayrı, öbür, diğer: "Bu iki perdelik bir oyun imiş, bitince ötekini oynayacaklarmış!"- M. Ş. Esendal
Bilinenden, sözü edilenden ayrı, öbür, diğer
öteki beriki
Olur olmaz kimseler, şu bu
Öte
mavera
öte
Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera: "Köşklerin biraz ötesinde köy kulübelerine benzer derme çatma evler görülürdü."- R. E. Ünaydın
öte
Bulunulan yere göre karşı yanda olan
öte
Daha fazla, çok
öte
Bir şeyin arkadan gelen bölümü
öte
Bulunulan yere göre karşı yanda olan: "Evimizin bir yanı bahçe, öte yanı sokaktı."- M. Ş. Esendal
öte
Daha uzak
öte
Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera
öte
Daha fazla, çok: "Güzel olduğu pek iddia edilmezdi ama, güzellikten de öte güçlü bir çekiciliği vardı."- H. Taner
öteki
Favorites