önle

listen to the pronunciation of önle
Turkish - English
{f} foiled
prevent

What prevented her from coming yesterday? - Dün onun gelmesini ne önledi?

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

(Bilgisayar) block

Southern senators blocked anti-lynching legislation through the 1930s. - Güney senatörleri 1930'lu yıllara kadar linç önleme yasasını engelledi.

{f} precluding
{f} forestalling
{f} counteracting
{f} repressed
repress
obviate
{f} repressing
forestall

This campaign cannot forestall new Zika virus outbreaks. - Bu kampanya yeni Zika virüs salgınlarını önleyemez.

Our aim is to forestall all those risks. - Amacımız tüm bu riskleri önlemektir.

{f} prevented

It is a disease that can't be prevented. - Bu önlenemez bir hastalıktır.

What prevented her from coming yesterday? - Dün onun gelmesini ne önledi?

{f} foil
circumvent
prevent from
avert

That danger can be averted. - O tehlike önlenebilir.

No one can avert death. - Hiç kimse ölümü önleyemez.

preventfrom
önlemek
avoid

If you want to avoid cholesterol, eat lean meat with no fat. - Eğer kolesterolü önlemek istiyorsanız yanında yağ olmadan yağsız et yiyin.

Jeff and Mia are making a last ditch effort to avoid a divorce. - Jeff ve Mia boşanmayı önlemek için son bir çaba sarfediyorlar.

ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name. - Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.

I don't understand the words on the face of the coin. - Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.

ön
{s} anterior
ön
front

There is a lake in front of my house. - Evimin önünde bir göl var.

The garden is in front of the house. - Bahçe, evin önündedir.

önlemek
prohibit
önlemek
{f} prevent

We must take measures to prevent traffic accidents. - Biz trafik kazalarını önlemek için gerekli önlemleri almamız gerekir.

Tom couldn't have done anything to prevent the accident. - Tom kazayı önlemek için bir şey yapmış olamazdı.

ön
forward

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

He took a step forward. - O, öne doğru bir adım attı.

önlemek
ward off

We sprinkle salt to ward off bad luck. - Kötü şansları önlemek için tuz serpiyoruz.

önlemek
(Hukuk) to prevent

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.

We must take measures to prevent traffic accidents. - Biz trafik kazalarını önlemek için gerekli önlemleri almamız gerekir.

önlemek
{f} preclude
önlemek
prevent from
önlemek
avert
önlemek
to prevent, to prohibit, to block, to stop, to check, to avoid, to repress, to thwart, to avert
önlemek
{f} circumvent
önlemek
foil
ön
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

önlemek
counter to
önlemek
(deyim) put off
önlemek
exclude
önlemek
to stop, check; to prevent
önlemek
bar
önlemek
inhibit
önlemek
supress
önlemek
{f} suppress
önlemek
{f} thwart
önlemek
{f} frustrate
ön
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

Nobody can foresee what'll happen. - Kimse ne olacağını öngöremez.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için tedbirler almalıyız.

önlemek
to stop, waylay
önlemek
estop
önlemek
repress
önlemek
block
önlemek
remedy
önlemek
discourage
önlemek
stop
önlemek
check
önlemek
interdict
önlemek
intercept
ön
precursor
ön
the front

Tom and Mary usually like to sit in the front row. - Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.

Tom always wants to sit in the front row. - Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

önlemek
arrest
önlemek
bank

Cyprus is struggling to avoid bankruptcy. - Kıbrıs iflası önlemek için mücadele ediyor.

önlemek
forestall

Our aim is to forestall all those risks. - Amacımız tüm bu riskleri önlemektir.

önlemek
foreclose
önlemek
get under control
önlemek
face up to
önlemek
counterwork
önlemek
prevent to
Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests. - Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.

Its presence is important for me. - Onun varlığı benim için önemli.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

You should keep your windshield clean. - Ön camı temiz tutmalısın.

Tom was the one who broke the windshield of Mary's car. - Mary'nin arabasının ön camını kıran kişi Tom'du.

ön
windscreen
ön
advance

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önlemek
keep back
önlemek
head off
önlemek
obviate
önlemek
occlude
önlemek
baffle
önlemek
(tehlike) ward off
önlemek
jugulate
önlemek
{f} stay
önlemek
{f} ward

We sprinkle salt to ward off bad luck. - Kötü şansları önlemek için tuz serpiyoruz.

Turkish - Turkish

Definition of önle in Turkish Turkish dictionary

Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah
önlemek
Ortaya çıkan veya çıkacağı düşünülen bir tehlikeyi durdurmak, önüne geçmek: "Yakın felaketi önlemek için esaslı tedbir almak güçtür."- F. R. Atay
önlemek
Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak
önlemek
Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak: "Her an bu tempoyu duymamı kim, nasıl önleyecek?"- H. Taner
önlemek
Ortaya çıkan veya çıkacağı düşünülen bir tehlikeyi durdurmak, önüne geçmek