öncekiler

listen to the pronunciation of öncekiler
Turkish - English

Definition of öncekiler in Turkish English dictionary

önceki
former

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

önce
ago

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

önce
first

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

önce
(İnşaat) before

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

önceki
previous

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. - Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.

önceki
{s} last

In Esperanto, the syllable before the last one is always stressed. - Esperantoda, sonuncusundan önceki hece daima vurgulanır.

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

önceki
ex
önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önceki
antecedent
önceki
preceding, former, ex, previous, back, preceding, foregoing
önceki
past

I think that I was a princess in a past life. - Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.

önceki
before

They left there the day before yesterday. - Önceki gün orada bıraktılar.

I saw you in the strip club the day before yesterday. - Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.

önce
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

önce
beforehand

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

For one thing he is lazy, for another he drinks. - Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.

önce
epi-
önceki
prev

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

önceki
(Askeri) predecessor
önceki
exparte
önceki
early
önceki
(Bilgisayar) prev page
önceki
(Bilgisayar) back

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

When did you return? I came back the day before yesterday. - Ne zaman döndün? Ben önceki gün geri döndüm.

önceki
(Bilgisayar) during the previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Bilgisayar) preset
önce
at first

She didn't like the horse at first. - O, ilk önce atı beğenmedi.

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

That's clearly not a priority. - O açıkça bir öncelik değil

önceki
prior

There were no prior warnings. - Önceki uyarılar yoktu.

No prior experience is required. - Önceki deneyim gerekli değildir.

önceki
old
önceki
preceding

The index advanced to 120.5, up 4% from the preceding month. - Endeks 120.5'e yükseldi, bir önceki aya göre %4 fazla.

The following sentence is true. The preceding sentence is false. - Aşağıdaki cümle doğrudur. Önceki cümle yanlış.

önceki
precedent
önceki
foregoing
önceki
initial
önceki
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

önceki
pro

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

önce
above

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

önceki
the previous one
önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

önce
prior

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train. - Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

önce
back

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

I expect her to come back before lunch. - Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.

önce
pre

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
önceki
quondam
önceki
the former

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Balığın ve etin besin değerleri yüksek ama ikincisi öncekine göre daha pahalıdır.

önceki
hereinabove
önceki
anterior
önceki
pristine
önceki
pre

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

The index rose 4% from the preceding month. - Endeks bir önceki aya göre % 4 yükseldi.

önceki
onetime
önceki
(Hukuk) preceding, prior
önceki
sometime
önceki
the preceding, former
Turkish - Turkish

Definition of öncekiler in Turkish Turkish dictionary

Önce
evvel
Önce
evvelce
Önceki
evveli
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
önceki
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık