He went to Paris two years ago.
- O, Paris'e iki yıl önce gitti.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
One will be judged by one's appearance first of all.
- Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time.
- İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.
I showered before breakfast.
- Kahvaltıdan önce duş aldım.
Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
- Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
Firstly, happiness is related to money.
- Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
Firstly, we mustn't be selfish.
- Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
The pre-Islamic Arabs were nomads.
- İslam öncesi Araplar göçebeydiler.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
Let's get things ready beforehand.
- İşleri önceden hazırlayalım.
We prepared snacks beforehand.
- Biz önceden aperatifleri hazırladık.
To start with, who is that man?
- Her şeyden önce, o adam kim?
To start with, I must thank you for your help.
- Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.
For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time.
- Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.
For one thing he is lazy, for another he drinks.
- Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.
That building was erected five years ago, I think.
- O bina sanırım beş yıl önce dikildi.
I'm sorry, but I have a prior engagement.
- Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.
Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem.
- Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.
Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does.
- Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.
In the first place it's necessary for you to get up early.
- Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
Check the enemy's progress before they reach the town.
- Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.
All the arrangements should be made prior to our departure.
- Tüm düzenlemeler bizim kalkmadan önce yapılmalıdır.
Prior to your arrival, he left for London.
- Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.
It would be to your advantage to prepare questions in advance.
- Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.
Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
Above all, I want to be healthy.
- Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.
I've got to take my library books back before January 25th.
- 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.
I expect her to come back before lunch.
- Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.
My water broke on the evening of the predicted birth date.
- Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..
Has your neck thickened during the previous year?
- Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
At first, I mistook him for your brother.
- Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.
Tell him it's a priority.
- Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.
That's clearly not a priority.
- O açıkça bir öncelik değil
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.
Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated.
- 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
He's just gone on leave.
- O az önce izinli gitti.
I just started using this site a little while ago.
- Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.
Duty should come before anything else.
- Görev başka her şeyden önce gelmeli.
Your family should come before your career.
- Ailen kariyerinden önce gelmeli.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
I think Tom just lied to me.
- Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
She just cleaned her room.
- O biraz önce odasını temizledi.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
I turned off the TV because I had seen the movie before.
- Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
She didn't like the horse at first.
- O, ilk önce atı beğenmedi.
I didn't want to do this in the first place.
- Ben ilk önce bunu yapmak istemedim.
How did you hear about Tatoeba in the first place?
- Tatoeba'yı ilk önce ne zaman duydun?
She borrowed the book from him many years ago and hasn't yet returned it.
- O, yıllar önce ondan kitabı ödünç aldı ve onu henüz iade etmedi.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
In English the verb precedes the object.
- İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.
The flash of lightning precedes the sound of thunder.
- Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.
I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
- Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
He left the office just now.
- O, az önce ofisten ayrıldı.
I have only just arrived.
- Sadece az önce geldim.
I only just left Tom.
- Az önce Tom'u terk ettim.
You'll be there in no time.
- Bir an önce orada olacaksın.
You should tell Tom as soon as possible.
- Bir an önce Tom'a söylemelisin.
I had rented it the day before.
- Ben onu bir gün önce kiralamıştım.
I lost the watch I had bought the day before.
- Bir gün önce aldığım saati kaybettim.
Zero is what comes before one.
- Sıfır birden önce gelen şeydir.
Zero comes before one.
- Sıfır birden önce gelir.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
Boxers have to weigh in before a fight.
- Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.