They wanted a wedding picture in front of the Eiffel Tower.
- Eyfel Kulesi'nin önünde bir düğün resmi istediler.
There is a post office in front of my house.
- Evimin önünde bir postahane var.
I didn't consider the subject seriously.
- Konuyu ciddi olarak göz önünde bulundurmadım.
All men are equal before God.
- Allah önünde bütün insanlar eşittir.
A young man is singing before the door.
- Kapının önünde genç bir adam şarkı söylüyor.
A preliminary hearing is scheduled for October 20th.
- Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.
The first thing you have to take into consideration is time.
- Göz önünde bulundurmak zorunda olduğun ilk şey zamandır.
I can't believe that you aren't at least willing to consider the possibility that there's another explanation.
- Bir açıklama daha olma ihtimalini göz önünde bulundurmak için zerre kadar istekli olmadığına inanamıyorum.
Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name.
- Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.
What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
- Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
There is a post office in front of my house.
- Evimin önünde bir postahane var.
The garden is in front of the house.
- Bahçe, evin önündedir.
She should take into consideration the advice of her mother.
- O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.
If you put your best foot forward, you will succeed.
- Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.
Please bring the matter forward at the next meeting.
- Lütfen gelecek toplantıda maddeyi öne sür.
The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore.
- Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.
Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time.
- İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.
Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school.
- Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.
Where to go and what to see were my primary concerns.
- Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.
My primary concern is your safety.
- Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
He bought the pre-cut pork loin.
- O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.
The couch is in the foreground next to the table.
- Kanepe masanın yanında ön tarafta.
The morning forecast predicted thunder showers later in the day.
- Sabah hava durumu daha sonra gün içinde gök gürültülü sağanak yağışı öngördü.
According to the weather forecast, the rainy season will set in next week.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.
It would be to your advantage to prepare questions in advance.
- Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.
He arrived two days previously.
- O iki gün önceden vardı.
Masanın hemen önünde.
Someone is at the front door. Go and see who it is.
- Ön kapıda biri var. Git ve kim olduğunu anla.
Tom always wants to sit in the front row.
- Tom her zaman ön sırada oturmak ister.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
Don't swear in public.
- Herkesin önünde küfretmeyin.
Tom becomes nervous whenever he has to speak in public.
- Tom herkesin önünde konuşmak zorunda olduğunda sinirlenir.
Its presence is important for me.
- Onun varlığı benim için önemli.
At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests.
- Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Should I clean your windshield?
- Ön camını temizlemem gerekiyor mu?
You should keep your windshield clean.
- Ön camı temiz tutmalısın.
She finished her work an hour in advance.
- O, işini bir saat önce bitirdi.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.